VESAYET, KAYYIMLIK VE YASAL DANIŞMANLIK İŞLEMLERİNE İLİŞKİN DÜZENLEMELER VE AÇIKLAMALAR HAK.BİRLEŞTİRİLMİŞ 44 SAYILI GENELGE

BİRLEŞTİRİLMİŞ GENELGELER DİZİNİ

Hukuki Danışmanlık -27298

Ankara, 22.07.2020

Özü: Vesayet, Kayyımlık ve Yasal Danışmanlık İşlemlerine İlişkin Düzenlemeler ve Açıklamalar

G E N E L G E
(44)

 NOTER ODASI BAŞKANLIĞINA

 NOTERLİĞİNE

Vesayet, kayyımlık ve yasal danışmanlık işlemlerine ilişkin olarak değişik tarihlerde duyurulan açıklamaları        içeren genelge ve genel yazıların ayıklanmaları ile toplanmaları çalışması kapsamında hazırlanan bu genelge,        Yönetim        Kurulunun 20.07.2020 günlü toplantısında görüşülerek kabul edilmiştir.

Eski metinlerde geçen ve yürürlükten kaldırılan mevzuat güncellenmiş halde Genelge ’ye işlenmiştir.

 

1-Genel olarak:

4721 sayılı TMK’de yer alan hükümlere göre;

 

 VESAYET:

-Vesayet organları, vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardır. (TMK. Md. 396)

-(Yasal danışmanlık, maddede yer verilmemesi nedeniyle vesayet organı değildir.)

-Vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesi; denetim makamı, asliye hukuk mahkemesidir. (TMK. Md. 397)

-Vesayet altındaki kişinin menfaatinin haklı gösterdiği, özellikle bir işletmenin, bir ortaklığın veya benzeri işlerin sürdürülmesi gerektiği takdirde vesayet istisnaî olarak bir aileye verilebilir. Bu durumda vesayet makamının yetki, görev ve sorumluluğu kurulacak aile meclisine geçer. (TMK. Md. 398)

-Aile meclisi, vesayet altındaki kişinin vasi olmaya ehil, denetim makamınca dört yıl için atanacak en az üç hısımından oluşur. Vesayet altına alınanın eşi de aile meclisine üye olabilir. (TMK. Md. 400)

-Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukukî işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür. (TMK. Md. 403)

-Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır. (TMK. Md. 403)

-Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır. (TMK. Md. 403)

-Kısıtlanan ergin çocuklar kural olarak vesayet altına alınmayıp velâyet altında bırakılır. (TMK. Md. 419) (TMK’nin 335 inci maddesinin ikinci fıkrası da “Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velâyeti altında kalırlar.”hükmünü içermektedir.)

-Atama kararı vasiye hemen tebliğ olunur. (TMK. Md. 421)

-Vasiliğe atanan kimse, vasilikten kaçınmış veya atanmasına itiraz edilmiş olsa bile, yerine bir başkası atanıncaya kadar vasiye ait görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. (TMK. Md. 423)

-Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır. (TMK. Md. 449)

-Vasi, kural olarak iki yıl için atanır. Vesayet makamı, bu süreyi her defasında ikişer yıl uzatabilir. (TMK. Md. 456)

(“Öte yandan, TMK'nun 456. maddesi ile vasinin iki yıl için atanacağı kural olarak kabul edilmiştir. Bu kural emredici olmadığına ve kısıtlıya vasi olarak atanan Ali T.'nin bu görevinden azledildiğine dair bir delil de bulunmadığına göre, vasinin görev süresinin uzatıldığına dair ek karar alınmadığı gerekçesiyle de davanın reddi doğru olmamıştır. YARGITAY 11. HD T. 4.6.2009, E. 2008/3068, K. 2009/7230." Yargıtay’ın bu kararında açıklandığı üzere görev süresinin uzatılmasına dair ek karar alınmamış olsa dahi, vasi görevinden azledilmemiş ise vasilik görevi devam ederj

-Özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis hâlinin sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. (TMK. Md. 471)

 

 KAYYIMLIK:

Kayyımlığı gerektiren hâller:

I.Temsil kayyımlığı (TMK. Md. 426)

II.Yönetim kayyımlığıdır. (TMK. Md. 427)

Kayyımlığın kapsamı:

-I. Belli bir iş

Belli bir iş için görevlendirilmiş olan kayyım, vesayet makamının talimatına aynen uymak zorundadır. (TMK. Md. 459)

-II. Malvarlığının yönetimi

Kayyım bir malvarlığının yönetimi ve gözetimi ile görevlendirilmiş ise, yalnız o malvarlığının yönetim ve korunması için gerekli olan işleri yapabilir.

Kayyımın, bunun dışındaki işleri yapabilmesi, temsil olunanın vereceği özel yetkiye, temsil olunan bu yetkiyi verecek durumda değilse vesayet makamının iznine bağlıdır. (TMK. Md. 460)

 

 YASAL DANIŞMANLIK:

Kısıtlanması için yeterli sebep bulunmamakla beraber korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlanması gerekli görülen ergin bir kişiye aşağıdaki işlerde görüşü alınmak üzere bir yasal danışman atanır:

1.Dava açma ve sulh olma,

2.Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir aynî hak kurulması,

3.Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi,

4.Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri,

5.Ödünç verme ve alma,

6.Ana parayı alma,

7.Bağışlama,

8.Kambiyo taahhüdü altına girme,

9.Kefil olma.

Aynı koşullar altında bir kimsenin malvarlığını yönetme yetkisi, gelirlerinde dilediği gibi tasarruf hakkı saklı kalmak üzere kaldırılabilir. (TMK. Md. 429)

Kayyımlık ve yasal danışmanlığın sona ermesi

Temsil kayyımlığı, kayyımın yapmakla görevlendirildiği işin bitirilmesiyle sona erer.

Yönetim kayyımlığı, kayyımın atanmasını gerektiren sebebin ortadan kalkması veya kayyımın görevden alınmasıyla sona erer.

Yasal danışmanlık, vesayetin kaldırılmasına ilişkin hükümler uyarınca vesayet makamının kararıyla sona erer. (TMK Md. 477)

 

2-Ayırt etme gücüne sahip kısıtlıların bizzat veya vekille kullanabilecekleri kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar (Genel olarak):

Yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 16’ncı maddesinde yer alan “münhasıran şahsa merbut haklar” konusu İstanbul Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Profesörü Sayın Selâhattin TEKİNAY’ a inceletilmiş ve buna ilişkin hazırlanan rapor 11.9.1984 tarihli ve 38 sayılı genelge ile duyurulmuştu.

Mülga 743 sayılı Kanunun 16’ncı maddesine benzer şekilde kaleme alınan, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 16’ncı maddesi de “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir.

Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumludurlar” hükmünü içermektedir.

Yönetim Kurulumuzun 11.12.2006 tarihli toplantısında mülga 1984/38 sayılı genelgenin, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu’na göre yeniden düzenlenmesine ve bu hususta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığından görüş alınmasına karar verilmiştir.

Konuya ilişkin olarak adı geçen Dekanlıkça hazırlanan ve Yönetim Kurulumuzun 15.01.2008 tarihli toplantısında görüşülen bilimsel raporda:

a)Noterlerin temsil yetkisi verilmesini kapsayan vekâletname düzenleyebilecekleri veya bu tür vekâletnamelerdeki imzayı onaylayabilecekleri işlemler:

-Kazai rüştü (ergin kılınma) talep hakkı (TMK. m. 12)

-Şahsiyet haklarına tecavüzün men'ini (kişilik haklarına saldırıdan korunma) talep hakkı (TMK.  m. 24 - 25)

-Adının kullanılması çekişmeli olan kişiye tanınan "korumayı" talep hakkı (MK. 26)

-Adın değiştirilmesini isteme hakkı (TMK. m. 27)

-Evlenmenin iptalini talep hakkı (TMK. m. 148 vd.)

-Boşanma davası açma hakkı (TMK. m.161 vd.)

-Soybağının reddi (TMK. m. 286)

-Evlenme yoluyla soybağının kurulmasına itiraz hakkı (TMK. m. 294)

-Evlat edinme (TMK. m. 305 vd.)

-Evlatlık ilişkisinin kaldırılması (TMK. m. 317/318)

-Tanıma (TMK. m. 295) (Bu konu doktrinde tartışmalı olmakla birlikte, Yönetim Kurulunca önceki genelgede olduğu gibi bu kısımda belirtilmesine karar verilmiştir.)

-Tanımanın iptalini dava hakkı (TMK. m. 297/298)

-Babalık davası açma hakkı (TMK. m. 301)

-Genellikle kanuni temsilciye tanınan izin veya icazet verme hakları (Nişanlanma, evlenme, evlat edinme gibi hususlar)

-İstek üzerine kısıtlama talebi (TMK. m. 408)

-Manevi tazminat talep hakkı (mülga BK. m. 47/49 - 6098 s. TBK m. 56 58, TMK. m. 25, TMK. m. 121)

-Bağışı iptal hakkı (mülga BK. m. 244) (6098 s. TBK md. 295)

-Eşlerden birinin aile konutu ile ilgili kira sözleşmesinin feshedilmesine, aile konutunun devredilmesine veya aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılmasına ilişkin rızası (TMK. m. 194)

Ancak yukarıda belirtilen işlemlerin yapılabilmesi için vekâletnamede özel yetki verilmesi gerekir.

b)İradi temsil yoluyla yapılamayacak işlemler:

-Nişanlanma (TMK. m. 118) ve nişanı bozma hakkı (TMK. m. 119 vd.)

-Evlenme (TMK. m. 124 vd.)

-Zina yapan, hayata kast eden, pek kötü veya onur kırıcı davranışta bulunan eşin affı (TMK. m. 161 ve m.162)

-Eşlerin oturacakları konutu birlikte seçme hakkı (TMK. m. 186)

-Eşlere tanınan evlilik birliğini temsil hakkı (TMK. m. 188)

-Velayet hakkının kullanılması (TMK. m. 335 vd.)

-Ölüme bağlı tasarruf yapma hakkı (TMK. m. 502/503; m. 531 vd.)

-Mirastan yoksunlukta mirasbırakanın affı (TMK. m. 578)

Şahıs varlığı haklarından olan şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar, şahsa bağlı hakların özel bir türünü teşkil eder. Şahsa bağlı haklar devredilemeyen ve miras yoluyla geçişe elverişli olmayan haklardır. Bu bağlamda yukarıdaki her iki listede bulunmayan, ancak geniş anlamda şahsa bağlı haklar arasında yer alan intifa hakkı (MK m. 794 vd.), oturma hakkı (MK m. 823 vd) ve diğer şahsa bağlı irtifak hakları ile ölünceye kadar bakma alacaklısının hakkı (mülga BK. m. 519 - 6098 TBK 619) gibi malvarlığı hakları niteliği taşıyan şahsa bağlı hakların kurulması için iradi temsil yoluna başvurulabileceği hususunda tereddüt etmemek gerekir.” denilmektedir.

 

3-Ayırt etme gücüne sahip kısıtlıların, temsilcilerinin katılımları olmaksızın ceza davaları ve hazırlık soruşturmalarıyla ilgili olarak bizzat vekâletname verebilecekleri:

Bilindiği üzere; (13) sayılı Birleştirilmiş Genelge’nin “Vekâlet verebilecekler” kısmının (3) üncü maddesinde

ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar tarafından bizzat verilebilecek vekâletnamelerle ilgili açıklamalara yer verilmiştir.

4721 sayılı TMK’nin 16 ncı maddesinin birinci cümlesinde yer alan “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler’ hükmü uyarınca, hukukumuzda sınırlı ehliyetsizler olarak tanımlanan ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, sadece borç yüklendikleri hukuki işlemleri tem­silcilerinin rızası ile yapabilmektedirler. Borç yüklenimi bulunmayan diğer hukuki işlemleri ise bizzat yapmaları mümkün bulunmaktadır.

Sözü edilen genelgede yer verilen Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 22.9.1992 tarihli ve 41146 sayılı yazısında sadece ayırt etme gücüne sahip küçük konu edinmiş ise de, metinde yer verilen 4721 sayılı TMK’ nin 16, 453, 455 nci maddelerinden de anlaşılacağı üzere bu açıklama ayırt etme gücüne sahip kısıtlıları da kapsamaktadır.

Ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar; reşit olmayan ve velisi bulunmayan küçükler olabileceği gibi, TMK’nin 407 nci maddesinde belirtilen “bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan” ve cezasının infazı yapılan hükümlüler de olabilir.

Bakanlık görüşünde açıklandığı üzere; haklarında ceza mahkemelerinde sanık sıfatıyla dava açılan ya da hazırlık soruşturması yapılan ayırt etme gücüne sahip küçükler ile kısıtlıların, açılmış bir ceza davasında veya yürütülmekte olan bir hazırlık soruşturmasında yasal temsilcilerinin rızası olmadan da, kendilerini bir vekil marifetiyle savunmak üzere bizzat vekil tayin etmeleri mümkün bulunmaktadır. Bu durumda dikkat edilmesi gereken husus, vekâletnamenin sadece ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlı hakkında açılmış bir ceza davası veya hazırlık soruşturmasıyla ilgili olarak ve bunlarla sınırlı şekilde verilecek olmasıdır. Bunun için de, bu tür vekâletnamede ceza mahkemesinde açılmış olan ceza davasının, yapılmakta olan hazırlık soruşturmasının numarasının mutlaka belirtilmesi gerekir. Bunun dışında, halen NBS’ de yer alan “Hakkımda açılmış ve açılacak bilumum davalardan...” ibaresini taşıyan vekâletnamelerin ise sadece ceza davalarıyla ilgili olmaması nedeniyle vasi tarafından verilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.

 

4-Para cezasından çevrilmiş bir yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı cezası bulunanlara vasi atanmayacağı:

Para cezasından çevrilmiş bir yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı cezası bulunanlara vasi atanmasının gerekip gerekmediği hususunda yaşanan duraksamalar nedeniyle konu, Yönetim Kurulunun 28.4.2009 tarihli toplantısında konu görüşülmüş ve Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünden görüş alınmasına karar verilmiştir.

Adı geçen Genel Müdürlükçe gönderilen 7.8.2009 tarihli ve 7144/17506 sayılı cevap yazısında; “Bilindiği gibi; Türk Medeni Kanununun 407. maddesinde ‘Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her ergin kısıtlanır. ’ hükmü mevcut olup, bu hüküm uyarınca kişinin kısıtlanabilmesi için, mahkemeler tarafından bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya hükmedilmiş ve kesinleşmiş olması gerektiği; para cezasının ödenmemesi halinde, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106. maddesinin 3. fıkrası gereğince cezanın hapse çevrilmesi durumunda, mahkemece hükmedilmiş olan ceza özgürlüğü bağlayıcı ceza olmadığından ve aynı maddenin 9. fıkrasının son cümlesinde ‘Hapse çevrilmiş olmasına rağmen hak yoksunlukları bakımından esas alınacak olan adli para cezasıdır.’ hükmü mevcut olduğundan, para cezasından çevrilmiş bir yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı cezası bulunanlara vasi atanması gerekmediği düşünülmektedir.” denildiğinden, para cezasından çevrilmiş bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezası bulunanlara vasi atanması gerekmediğinden bu kişilerin işlemlerini bizzat yapmaları mümkün bulunmaktadır.

 

5-Vasilerin, kısıtlılar adına vekâlet vermeleriyle ilgili olarak hâkimden izin almaları gerekmediği:

Türk Medeni Kanununun 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 462 ve 463’üncü maddelerinde sayılan işler için vesayet makamından izin alınması yönünde bir düzenleme bulunmasına karşın, kısıtlı adına vekil tayin edilmesi hususunda böyle bir şartın yer almadığı, noterlik dairelerine başvuran vasiden vesayet makamının izninin talep edilmesinin yasada öngörülmeyen bir uygulama olduğu belirtilerek, Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünden, 2002/51 sayılı genelgemize esas olan 02.12.2002 tarih ve 024722 sayılı görüşünün yeniden değerlendirilmesi istenmiştir. Adı geçen Genel Müdürlükçe gönderilen ve Yönetim Kurulunda görüşülen 24.07.2009 tarihli ve 6762/16312 sayılı cevap yazısında;

“Bilindiği gibi; Türk Medeni Kanununun 462. maddesinde, vesayet makamından izin alınması gereken haller, 463. maddesinde ise, vesayet makamının izninden sonra denetim makamının da iznini gerektiren haller belirtilmiş ve vesayet altındaki kişinin şahsiyet haklarının, ekonomik ve sosyal yönden korunmasının temini için denetim imkânı sağlanmıştır.

Söz konusu maddelerde tahdidi olarak belirtilen işlemlerin, vasi tarafından yapılabilmesi için mahkemeden izin alınması gerektiği belirtilirken, bu işlemlerin vekil tarafından yapılması için vekâletname düzenlenmesi sırasında mahkemeden izin alma zorunluluğu getirilmemiştir.        

Bu itibarla; Kanunda belirtilen işlemler için vekâletname verilmesi durumunda söz konusu işlemin mutlaka yapılacağı sonucu çıkmayacağından ve bu durumda mahkemelerin iş yükünün de artacağı göz önüne alınarak Türk Medeni Kanununun 462. ve 463. maddelerinde belirtilen işlemleri yapmak için vasinin Kanunda öngörülen makamlardan izin alması gerektiği, bu işlemler için vekâletname düzenlenmesi sırasında ise izin alınmasına gerek olmadığı düşünülmektedir.” denildiğinden, vasilerin kısıtlılar adına vekâlet vermeleri halinde vesayet makamlarından izin almaları gerekmemektedir.

Birleştirme nedeniyle yürürlükten kaldırılan 11.06.2002 tarihli ve (54) sayılı genel yazıda da konuya ilişkin olarak;

“Hâkimin iznine tabi işlemlerde, bu iznin işlemin yapıldığı sırada aranması gerektiği düşünülmektedir. Zira bu işlemin yapılması için vekâlet verildiği anda işlem yapılmamaktadır, vekâlete rağmen bu işlem yapılmayabilir. Yasa açık bir biçimde ‘Hukuksal işlemin yapılmasında hâkim izninden’ söz etmektedir. Bu nedenle, henüz yapılıp yapılmayacağı, vekâletin kullanılıp kullanılmayacağı bir aşamada hâkim iznine gerek yoktur. Hâkim izninin işlem sırasında aranması gerekmektedir.” açıklamasına yer verilmiştir.

 

6-Kendisine vasi atanan hükümlünün vasiyetnamesini bizzat yapması gerektiği:

Kendisine vasi tayin edilen hükümlünün vasiyetname tanzim ettirip ettiremeyeceği konusunda intikal eden tereddütler nedeniyle Adalet Bakanlığından görüş istenmesi üzerine, Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünce gönderilen ve Yönetim Kurulunun 01.06.1998 günlü toplantısında görüşülen 20.04.1998 günlü 5550 sayılı yazıda;

“Bilindiği gibi, 4721 sayılı TMK’nin 14 üncü maddesi ‘Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.’ (mülga MK md. 14) hükmünü taşımaktadır. Aynı Kanunun 16 ncı maddesinin birinci fıkrasında da ‘Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir. ’ (mülga MK md. 16) hükmüne yer verilmiştir.

4721 sayılı TMK’nin 407 ci maddesi gereğince, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır. (Mülga MK md. 357). Bu hüküm gereğince, ayırt etme gücüne sahip olup da bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan kişiye vasi tayini zorunlu olduğundan hükümlü kısıtlı duruma düşecek, bir takım hukuki tasarruf ve işlemlerini vasisi aracılığı ile görebilecektir.

Ancak, ölüme bağlı tasarruflar şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup, doğrudan doğruya kullanılması zorunludur. Bu konuda temsil hükümleri işlemez. Yani bir kimse adına yasal ve akdi temsilcisi (veli, vasi ve vekil) ölüme bağlı tasarrufta bulunamaz. Nitekim Yargıtay 2. HD. 20.01.1981 gün ve E. 5977, K. 79 sayılı kararında da bu hususu açıklamıştır. Bu itibarla, şahsa bağlı haklardan olan vasiyetname tanzim edilmesi işleminin, 4721 sayılı TMK’nin 16 ncı maddesinin birinci fıkrası hükmü gereğince kendisine vasi atanan ayırt etme gücüne sahip hükümlü kişi tarafından bizzat yapılması gerektiği, bu hakkın vasi tarafından kullanılmasının mümkün bulunmadığı düşünülmektedir”yönünde görüş bildirilmiştir.

 

7-Kısıtlı adına araç alımında hâkim izninin alınması gerektiği:

Bir noterliğimizin; bazı mahkemelerce, kısıtlı adına araç alımlarıyla ilgili olarak ödenecek bedelin kısıtlının bütçesinden karşılanmadığı durumlarda vesayet makamından izin alınmasına gerek olmadığı yönünde kararlar verildiğini ve buna istinaden de bazı noterliklerce de sözü edilen izin aranmaksızın kısıtlı adına araç alım işlemlerinin yapıldığını belirterek, yapılan farklı uygulamaların sonlandırılması isteminde bulunması üzerine konu, Yönetim Kurulunun 13.08.2018 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Bilindiği üzere;

Türk Medeni Kanununun 413 üncü maddesinde; vasinin, vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi tarafından atanan kişi olduğu,

445 inci maddesinde; vesayeti altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliğine özen gösterme, onu temsil etme ve malvarlığını yönetme görevlerini ifa etmekle yükümlü bulunduğu,

462 nci maddesinde de; olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin alımı, satımı, devri ve rehnedilmesi işlemlerinde vesayet makamından izin alınması gerektiği,

Araçların Satış, Devir ve Tescil Hizmetlerinin Noterler Tarafından Yürütülmesine İlişkin Usul ve Esasların (V) numaralı kısmında yer alan tescile ilişkin açıklamada; vasi tarafından vesayet altında olan adına araç tescil belgesinin bastırılabilmesi için, Türk Medeni Kanunu 462 nci maddesi uyarınca mahkemeden alınan izin kararı aranacağı ve bu kararın noterlikte kalan işleme ekleneceği,

Düzenlemeleri yer almaktadır.

Doktrinde de, kural olarak hukuki işlem vasi atanan sınırlı ehliyetsiz kısıtlıya maddi bir yükümlülük yüklemiyorsa, sınırlı ehliyetsiz kısıtlı tarafından, vasinin iznine gerek olmaksızın da yapılabileceği; ancak, burada bahsedilen yükümlülüğün iktisadi bir yükümlülük olmadığı, işlemin hukuki niteliği gereği bir yükümlülük getirip getirmediğine dikkat edilmesi gerektiği kabul edilmektedir.

Ayrıca, çeşitli mahkemelerce aksi yönde karar verilmiş olması, kararlara konu somut olaylar için geçerli ve bağlayıcı olduğundan, bu hususta içtihadı birleştirme kararı olmadığı sürece mevcut kanuni düzenlemeler ve bu kararlar gereğince işlem yapılması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında; kısıtlı adına araç alım işlemi Türk Medeni Kanununun 462 nci maddesi ikinci bendi kapsamında sayılan işlemlerden olduğundan ve araç bedeli kısıtlı bütçesinden karşılanmasa dahi, araç sahibi olmaya bağlanan hukuki sorumluluklar (vergi ödemesi, haksız fiillerden sorumluluk vb.) kısıtlıya ait olduğundan, vesayet makamından izin istenmesi gerektiği düşünülmektedir.

 

8-Cezaevinde hükümlü olarak bulunanların kısıtlanıp kısıtlanmadıklarının ne şekilde araştırılacağı:

Bazı noterlerin cezaevinde bulunan kişiler ile ilgili olarak işlem yapmaları sırasında, ilgililerin ehliyetlerinin bulunup bulunmadığı ve bu konuda ne şekilde bir yol izleyecekleri hususunda tereddüde düşmeleri nedeniyle Adalet Bakanlığı Hukuk işleri Genel Müdürlüğünden görüş istenmiştir. Adı geçen Genel Müdürlükçe gönderilen 17.08.1995 tarih ve 011634 sayılı yazıda:

“4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 407 nci maddesinde (mülga MK md. 357) ‘Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır. Cezayı yerine getirmekle görevli makam, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdür.’ denilmektedir. Aynı Yasanın 410 uncu maddesinin birinci fıkrasında da ‘Kısıtlama kararı, kesinleşince hemen kısıtlının yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilân olunur. ’ hükümleri yer almış bulunmaktadır.

Kısıtlama kararı, uygulamada ayrıca ilgili Cumhuriyet başsavcılığına veya cezaevi müdürlüğüne de gönderilmekte ve hükümlülerin cezaevindeki şahsi dosyalarına konulmaktadır. Cezaevinde bulunan kişilere vasi tayin edilip edilmediği, dolayısıyla fiil ehliyetlerinin bulunup bulunmadığı bu kararlardan anlaşılabilmekte, ayrıca infaz memurlarından bir belge almaya gerek kalmamaktadır.

Bu itibarla, cezaevindeki bir kişinin, noterde işlem yaptırmak istemesi halinde, fiil ehliyetinin olup olmadığını tespit etmek için ilgilinin şahsi dosyasında vasi tayini kararı bulunup bulunmadığının cezaevindeki görevli memurlar tarafından araştırılması ve varsa bu kararın notere gösterilmesinin yeterli olduğu, ayrıca cezaevi infaz memurlarından belge istenilmesine gerek bulunmadığı düşünülmektedir.” denilmiştir.

Ayrıca, konu Yönetim Kurulunda görüşülmüş ve bu hususta cezaevi müdürlüklerine bilgi verilmesi Adalet Bakanlığına arz edilmiştir.

 

9-Koşullu salıverilmesine karar verilen hükümlülerin kısıtlılık durumlarının kendiliğinden sona ereceği:

4721 sayılı TMK’nin 407 nci maddesi, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir ceza ile mahkûm olan ergin kişinin kısıtlanacağını; 471 inci maddesi de, hapis halinin sona ermesi halinde vesayetin kendiliğinden ortadan kalkacağını hükme bağlamıştır.

Koşullu salıverme, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107 nci maddesinde düzenlenmiş olup, cezasının belirli bir kısmını iyi halle geçiren mahkûmların cezalarının tamamının yerine getirilmeden mahkeme kararıyla salıverilmesidir. Kendisine vasi atanan mahkûmun koşullu olarak salıverilmesi halinde hapis hali kendiliğinden sona ermiş olmaktadır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 28.12.2006 tarihli, E. 2006/10102, K. 2006/18601 ve 31.5.2005 tarihli, E. 2005/5846, K. 2005/8442 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, koşullu olarak salıverilme halinde hapis hali sona erdiğinden, vesayet de cezanın kalan kısmı için devam etmez ve koşullu salıverme kararıyla birlikte kendiliğinden ortadan kalkar. Noterlik işlemi yaptırmak isteyen kişinin, kısıtlanmasına neden olan cezadan dolayı koşullu olarak salıverildiğinin (şartla tahliye edildiğinin) anlaşılması (buna dair kararın ibraz edilmesi) halinde, nüfus kayıtlarında kısıtlı olduğu yönünde şerh bulunsa dahi, kısıtlılık kararının kendiliğinden ortadan kalkmış bulunması nedeniyle işlemlerini vasinin değil bizzat kendisinin yapması gerekir.

 

10-Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilen hükümlülerin de kısıtlılık durumlarının kendiliğinden sona ereceği:

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesi hükmü uyarınca;

Hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek amacıyla;

Koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına,

Bu tedbirin de, hükümlünün, koşullu salıverilme tarihine kadar;

a)Kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılması,

b)Bir konut veya bölgede denetim ve gözetim altında bulundurulması,

c)Belirlenen yer veya bölgelere gitmemesi,

d)Belirlenen programlara katılması,

seçeneklerinden birinin uygulanması suretiyle yerine getirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.

Bu durum koşullu salıverilmeden önce uygulanan bir tedbirdir. Koşullu salıverilme tarihinin tamamlanması üzerine hükümlü hakkında uygulanan denetimli serbestlik sona erer ve hükümlünün koşullu salıverilmesine karar verilir.

Aşağıda belirtilen Yargıtay kararlarından anlaşılacağı üzere, denetimli serbestlik halinde de hapis hali kendiliğinden sona ermiş bulunduğundan, hükümlünün vasisinin değil bizzat kendisinin hukuki işlemleri yapması gerekir.

(Dairemiz tarafından verilen 20.01.2015 tarih 2014/5566 esas ve 2015/807 karar sayılı geri çevirme kararı ile vesayet altında bulunan davalı hakkında yapılan usulü işlemlerin geçerli olmaması nedeniyle, davalının halen vesayet altında olup olmadığı belirlenerek, gerekçeli kararın vasiye tebliği ile temyiz süresinin işletilmesi gerektiğine işaret edilmiştir.

Geri çevirme sonrası Mahkemece yapılan araştırma soncunda; davalının 17.02.2015 tarihinde denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle salıverildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, vesayetin ortadan kalkması ile birlikte davalı asilin 18.12.2013 tarihli temyiz iradesinin kendiliğinden geçerli hale geldiğinin kabulü gerekmekte... 10. Hukuk D. 08.09.2015 T. 2015/11133 E. 2015/14288 K.)

(Mahkemece yapılan araştırma sonucunda; davalının 31.12.2013 tarihinde denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle salıverildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, vesayetin ortadan kalkması ile birlikte davalı asilin temyiz iradesinin kendiliğinden geçerli hale geldiğinin kabulü gerekmekte olup, 10. Hukuk D. 11.10.2016 T. 2016/10363 E. 2016/12348 K.)

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.09.2016 tarihli ve E. 2016/12624, K. 2016/13239 sayılı kararı da aynı yöndedir.)

Denetimli serbestlikten yararlandığını belirten iş sahibi, buna dair kararı ya da Denetimli Serbestlik Bürosundan alınmış yazıyı ibraz etmesi gerekir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Saygılarımla,

Dursun CİN

Başkan

 

 

BU GENELGE İLE İLGİLİ YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILAN GENELGE VE GENEL YAZILAR: