VELAYET - SIK SORULANLAR  - HALUK NECDET TEKİN (TNB HUKUK DANIŞMANI)

HALUK NECDET TEKİN (T.N.B BAŞKAN DANIŞMANI) - TÜM MAKALELERİ


 

DİZİN

 

 

01- Tanıma halinde, babanın soyadını alan ve baba nüfusuna kaydedilen çocuğun velisi kimdir?

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun:

282 nci maddesinde; soybağının, çocuk ile ana arasında doğumla, çocuk ile baba arasında ise, ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulacağı,

337 nci maddesinde; ana ve baba evli değilse velayetin anaya ait olduğu,

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 28 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında da; tanınan veya babalığa hüküm kararı ile soybağı kurulan çocukların, babalarının hanesine baba adı ve soyadı ile nakledileceği,

hükümlerine yer verilmiştir.

 

Bu hükümler nedeniyle, tanıma halinde çocuk, babanın soyadını almasına ve baba nüfusuna kaydedilmesine rağmen, anne ve babanın evli olmaması nedeniyle velayet anneye aittir.

 

 

02- Ergin çocukların kısıtlanması halinde vesayet ve velayet hükümlerinden hangisi uygulanacaktır?

Velilerin de TMK 462, 463 üncü maddelerde sayılan işlemler için hakimden izin almaları gerekir mi?

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun:

335 inci maddesinin ikinci fıkrası; “Hakim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalırlar.”

Vasinin atanması başlıklı 419 uncu maddesinin üçüncü fıkrası da; “Kısıtlanan ergin çocuklar kural olarak vesayet altına alınmayıp velayet altında bırakılır.”

hükümlerini içermektedir.

 

Belirtilen hükümler uyarınca; ergin çocukların kısıtlanması halinde asıl olan vesayet altına alınmaları değil velayet altında bırakılmalarıdır. Hakim, gerek gördüğü takdirde vasi atanmasına karar vermiş ise, bu durumda vesayet hükümleri uygulanır. Ancak, hakim vasi atanmasına gerek görmemiş ise kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalmaya devam ederler.

 

Aynı Kanun’un 342 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince; velinin, TMK 462, 463 üncü maddelerde sayılan işlemler için hakimden izin alması gerekmemektedir. Bu izinler dışında kısıtlıların temsiline ilişkin hükümler (TMK md. 448-453) velayetteki temsilde de uygulanır ve veli, velayet altındaki kişiyi bütün hukuki işlemlerinde temsil eder.

 

 

03- Velinin, velayeti altındaki kişi adına yapamayacağı işlemler hangileridir?

 

4721 sayılı TMK’nın 342 nci maddesinin üçüncü fıkrası ve 449 uncu maddesi gereğince; TMK 462, 463 üncü maddelerde sayılan işlemler için hakimden izin alınması dışında kısıtlıların temsiline ilişkin hükümler (TMK md. 448-466) velayetteki temsilde de uygulanır ve veli, velayet altındaki kişiyi bütün hukuki işlemlerinde temsil eder. Konuya 2002/54 sayılı Genel Yazı’da da “…vesayette temsile ilişkin hükümler TMK. nun 448-466. hükümleridir. Vesayet makamlarının iznine tabi işlemler 462. maddede sıralanmıştır. TMK. nun 342/3. maddesinde bu işlemler yönünden veli ile vasiler birbirinden ayırt edilmiş ve velilerin 462. maddede sayılan işlemleri yapabilmesi için herhangi bir makamdan izin almasına gerek olmadığı hükme bağlanmıştır.”  şeklinde yer verilmiştir.

Ancak veli, velayet altındaki kişi adına kefil olamaz, vakıf kuramaz ve önemli bağışlarda bulunamaz. (TMK md. 448, 449)

 

Ayrıca aynı Kanun’un 345 inci maddesi “Çocuk ile ana veya baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak bir hukuki işlemle çocuğun borç altına girebilmesi, bir kayyımın katılmasına ve hakimin onayına bağlıdır.” hükmünü içerdiğinden, bu nitelikli işlemlerde veli çocuk adına işlem yapamaz.

Konuya 2002/54 sayılı Genel Yazı’da yer alan HİGM’ nin 03.06.2002 tarih ve 12071 sayılı görüşünde de Mirasın taksimi sözleşmelerinde çocukla mirasçı olan ana ve baba arasında bir sözleşme akdedilmektedir. Burada 345. madde uygulanacaktır. Zira bu durumda çocukla ana veya baba arasındaki hukuki işlem söz konusudur. Bu tür işlemler için de kayyım tayini ve hakim onayı aranmaktadır” denilmiştir.

 

(Olayda miras bırakanın ortağı olduğu şirketteki hisselerin mirasçılara intikali ve mirasçılar arasında ergin olmayan bir çocuk bulunduğuna göre şirketteki hisselerin idaresiyle ilgili olarak bu çocuğun yasal temsilcisi ile çocuğun menfaati çatışma halindedir. Öyleyse, yasal temsilci ile küçüğün menfaatleri çatıştığından Türk Medeni Kanunu'nun 426/2. maddesi gereğince kayyım tayin edilmesi gerekir. - Yargıtay 2. HD. T. 20.7.2011 E. 2010/22588 K. 2011/12782;

Ölen eşinin mirasını kendi ve kızı adına reddeden annenin hukuki yararı ile çocuğun hukuki yararı çatıştığından, küçüğe kayyım tayin ettirilmesi, husumetin kayyıma yöneltilmesi, gerekir. Yargıtay 2. HD. T. 7.2.2011, E. 2010/11840, K. 2011/1757.)

 

 

04- Velinin, çocuğun mallarını satması için hakimden izin alması gerekir mi?

 

Yargıtay 2. HD 24.05.2002 tarihinde ve E. 2002/5872, K.2002/6944 sayılı kararla; “Somut olayımızda ise; küçük Havva'nın Türk Medeni Kanununun 336/son maddesi gereğince velisi olan annesi Satı, küçüğün hisseli mallarını satarak ona tamamına sahip olacağı bir taşınmaz almak için hakimden izin istemiştir. Bu olayda Türk Medeni Kanununun 327 ve 356. madde koşulları iddia edilmediği gibi koşulların oluştuğu da kanıtlanmamıştır.

Karar gerekçesinde de açıklandığı üzere davacı anne küçüğün velisi ve yasal tek temsilcisidir. Türk Medeni Kanununun 342 ve 462/1-2. maddeleri gereğince 327. ve 356. madde hükümleri koşullarının oluşması dışında hakimden izin almaksızın taşınır olsun taşınmaz olsun çocuk mallarını satabilecek, 360. ve 361. maddelerdeki olumsuz koşullar gerçekleşmedikçe onun mallarını yönetecek ve bununla yükümlü olacaktır.” yönünde karar vermiştir.

(Bu Daire’nin 29.03.2010 tarihli ve E. 2009/16845, K. 2010/5916 sayılı kararı da aynı yöndedir.)

 

Bu konuya ilişkin olarak TNB tarafından Adalet Bakanlığından görüş istenmesi üzerine HİGM tarafından gönderilen 03.06.2002 tarih ve 12071 sayılı yazıda yer alan görüş 2002/54 sayılı Genel Yazı ile noterliklere duyurulmuştur. Bu görüşte de; “…veli çocuğun mallarını bakımı, eğitimi ve yetiştirilmesi için satma amacını belirtmediği sürece noterlerin bu satış sırasında veliden bir mahkeme kararı getirmesini talep etmeleri gerekmeyecektir. Veli çocuğun malını, ona harcamak için değil de çocuğa bir yarar getirmediği ve daha elverişli bir yatırıma dönüştürmek için satabilir. Böyle bir satış TMK. nun 356/2. maddesi hükmüne girmez” denilmiştir.

 

Velinin, çocuğun mallarını bakımı, eğitimi ve yetiştirilmesi için sattığını belirtmediği sürece bunun araştırılmasına gidilmeden ve hakim izini aranmadan noterlik işlemi yapılacaktır.

 

 

 

05- Veliler tarafından tapu işlemleri için verilen vekaletnamelerde "yapılacak işlemin 4721 sayılı TMK 327 ve 356 ncı maddelerindeki amaca ilişkin olmadığına" ilişkin bir ibare konulması gerekir mi?

 

2003/29 sayılı Genelge’de yer alan Adalet Bakanlığı HİGM’ nin 10.06.2003 tarih  ve 011971 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; velinin "yapılacak işlemin 4721 sayılı TMK 327 ve 356 ncı maddelerindeki amaca ilişkin olmadığına" ilişkin yazılı beyanı tapu müdürlüklerince alındığından, tapu işlemleri için veliler tarafından verilen vekaletnamelerde bu beyanın yazılması gerekmemektedir.

 

 

06- Boşanma nedeniyle çocuğun velayetinin verildiği anne ya da babanın ölmesi halinde, çocuğun velayeti doğrudan sağ kalan anne ya da babaya geçer mi?

 

(Küçüklerin velayeti daha önce boşanma kararı ile birlikte babaya verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Babanın sonradan ölümü ile velayet kendiliğinden anneye geçmez. Mahkemece delillerin bu çerçevede değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.  Yargıtay 2. HD 10.5.2004 tarih ve E. 2004/5253, K. 2004/6056 sayılı kararı.)

 

Yargıtay kararında da belirtildiği üzere; boşanma nedeniyle çocuğun velayetinin verildiği anne ya da babanın ölmesi halinde, çocuğun velayeti doğrudan sağ kalan anne ya da babaya geçmemekte, veli ya da vasi atanması yönünden konuya ilişkin değerlendirmenin hakim tarafından yapılması gerekmektedir.

 

 

07 - Velayet altındaki küçük için veli tarafından verilen vekalet, küçüğün reşit olması ile kendiliğinden sona erer mi?

 

Vekaletnamelerle ilgili 2016/24 sayılı birleştirilmiş Genelge’nin (15.1) maddesinde Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 12.3.1991 günlü, 12222 sayılı ve 22.10.1996 günlü, 15426 sayılı görüşlerine dayanılmış ve sonuç olarak “…velayet altındaki küçüğe atanan vekilin vekaleti, küçüğün reşit olması ile kendiliğinden sona ermemekte olup, reşit olan küçüğün vekalet sözleşmesini devam ettirmek istememesi halinde vekili azletmesi icap etmektedir.” denilmiştir.

 

Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise bu konuda farklı düşünmekte ve küçüğün reşit olmasıyla vekalet görevinin sona ereceğini kabul etmektedir. Hukuk Genel Kurulu 20.04.2016 tarihinde E. 2014/858,  K. 2016/525 sayıyla;

“Direnme kararı ve ekleri temyiz incelemesi için gönderilmiş ise de yapılan incelemede; eldeki davada, 31.01.1995 doğumlu davalı ...’nun davaya veriliş  tarihi (24.01.2012) itibariyle reşit olmaması nedeniyle kanuni temsilcisi (velisi) olan annesi tarafından ...’ya velayeten verilen 07.12.2010 tarihli vekaletname uyarınca vekil aracılığıyla davaya cevap verildiği, ancak küçük ...’nun 31.01.2013 tarihinde ergin olduğunun anlaşılması karşısında, küçüğün reşit olduktan sonra kendi adına asaleten verilmiş bir vekaletname aslına veya onaylı örneğine tüm aramalara rağmen dosya içerisinde rastlanamamıştır.

Bu nedenledir ki, Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede işin esası incelenmeden önce dava açıldıktan sonra davalı ...’nun 31.01.2013 tarihinde 18 yaşını doldurması karşısında dosyanın, anılan davalı tarafından asaleten verilmiş vekaletname aslı veya onaylı örneği veyahut icazet belgesinin tamamlanması için geri çevrilmesi gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak ele alınıp tartışılmıştır. 

 

Bilindiği üzere, çocuk dava sırasında ergin (reşit) hale gelirse, kanuni mümessilin temsil görevi sona erer ve davaya (ergin olan) çocuk devam eder. Vekil ile müvekkili arasındaki vekalet ilişkisi güvene dayalıdır. Kural olarak, vekaletten azil veya istifa her zaman olanaklıdır. Çocuk, ergin (reşit) olduktan sonra davasını bizzat kendisi takip edebileceği gibi kendi adına düzenlenecek vekaletname ile daha önce görevlendirilen avukatı ya da bir başka avukatı vekil olarak ataması da olanaklıdır.

Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından; vekalet ilişkisinin sona erme hallerinin düzenlendiği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 512 ve 513. maddesinde vekaleti sona erdiren hallerin arasında küçüğün ergin olmasının sayılmadığı, ergin çocuk ile  velisi tarafından velayeten tayin edilen vekili arasındaki ilişkinin devam ettiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Öyleyse, mahkemece yapılacak iş; davalı ... 31.01.2013 tarihinde 18 yaşını doldurduğuna göre, anılan davalı tarafından asaleten verilmiş vekaletname aslı veya onaylı örneği veyahut icazet belgesinin tamamlanması için davalı ...’ya olanak tanınmalı, eksiklik tamamlandıktan sonra dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmek üzere yerel mahkemeye geri çevrilmesi gerekir.” yönünde karar vermiştir.

 

Her ne kadar vekaletnamelerle ilgili 2016/24 sayılı birleştirilmiş Genelge’nin (15.1) maddesinde Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün görüşlerine dayanılmış ise de, Hukuk Genel Kurulu’nun yukarıda yer verilen kararı karşısında uygulamanın bu yönde değiştirilmesi gerektiği düşünülmektedir.

 
       

 

Haluk Necdet TEKİN

TNB Eğitim, Sağlık,

Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Vakfı

Hukuk Danışmanı ve Eğitmeni