VESAYET - SIK SORULANLAR - HALUK NECDET TEKİN (TNB HUKUK DANIŞMANI)

HALUK NECDET TEKİN (T.N.B BAŞKAN DANIŞMANI) - TÜM MAKALELERİ


 

DİZİN

 

01- İki yıllık sürenin dolması halinde vasinin görevi kendiliğinden sona erer mi?

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun:

456 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;

“Vasi, kural olarak iki yıl için atanır.

Vesayet makamı, bu süreyi her defasında ikişer yıl uzatabilir.”

480 inci maddesi, “Vasilik görevi, uzatılmadığı takdirde, sürenin dolmasıyla sona erer.”

423 üncü maddesi de, “Vasiliğe atanan kimse, vasilikten kaçınmış veya atanmasına itiraz edilmiş olsa bile, yerine bir başkası atanıncaya kadar vasiye ait görevleri yerine getirmekle yükümlüdür.”

hükümlerini içermektedir.

 

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi konuya ilişkin olarak 04.06.2009 tarihinde E. 2008/3068, K. 2009/7230 sayı ile özetle:

“… TMK' nun 456. maddesi ile vasinin iki yıl için atanacağı kural olarak kabul edilmiştir. Bu kural emredici olmadığına ve kısıtlıya vasi olarak atanan Ali T.'nin bu görevinden azledildiğine dair bir delil de bulunmadığına göre, vasinin görev süresinin uzatıldığına dair ek karar alınmadığı gerekçesiyle de davanın reddi doğru olmamıştır.

Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA,…” yönünde karar vermiştir.

 

 İki yıllık sürenin sonunda vasinin, görev süresinin uzatıldığına dair ek karar veya bu karar alınmamış ise görevden azledilmediğini, görevinin devam ettiğini gösteren mahkemece verilmiş bir belge ya da kararın arkasına konulmuş bir şerh ibraz edilmesi halinde vasinin kısıtlı adına işlem yaptırması mümkün bulunmaktadır.

 

 

02- Vasi, kayyım ve yasal danışmanın göreve başlaması için atama kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerekir mi?

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun;

419 uncu maddesinin birinci fıkrası, “Vesayet makamı, gecikmeksizin vasi atamakla yükümlüdür.”,

423 üncü maddesi, “Vasiliğe atanan kimse, vasilikten kaçınmış veya atanmasına itiraz edilmiş olsa bile, yerine bir başkası atanıncaya kadar vasiye ait görevleri yerine getirmekle yükümlüdür.”

431 inci maddesinin ikinci fıkrası da, “Kayyım veya yasal danışman atanmasına ilişkin karar, ancak vesayet makamının gerekli görmesi halinde ilan olunur.”

hükümlerini içermektedir.

 

6100 sayılı HMK nın 382 nci maddesinin 2 nci fıkrasının b/19 alt bendinde “vesayet işlerinin” çekişmesiz yargı işleri içinde bulunduğu, 362 nci maddesinin 1 inci fıkrasının (ç) bendinde ise “çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararların” temyiz edilemeyeceği hükümlerine yer verilmiştir.

Temyize tabi olmamakla birlikte bu kararlara TMK nın 422 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince itiraz edilebilmektedir. Bu fıkra uyarınca, ilgili olan herkes, vasinin atandığını öğrendiği günden başlayarak on gün içinde atamanın kanuna aykırı olduğunu her zaman ileri sürebilir.

Ayrıca, 6100 sayılı HMK nın 350 nci maddesinin 1 inci fıkrası “İstinaf yoluna başvurma, kararın icrasını durdurmaz.”, 2 nci fıkrası ise “Kişiler hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez” hükümlerini içermektedir. Kişiler hukuku, TMK nın 8 ila 117 nci maddelerinde, aile hukuku ise 118 ila 395 inci maddelerinde, vesayet hukuku ise 396 ila 494 üncü maddelerinde düzenlenmiştir. Görüldüğü gibi, vesayet hukuku 350 inci maddenin 2 nci fıkrasında sayılmamıştır. Vesayet hukukunun, HMK nın 350’nci maddesinin ikinci fıkrası kapsamı içine girmemesi, itirazın da, öğrenmeden itibaren her zaman yapılabilmesi, bunun beklenmesinin de söz konusu olmaması ve atama ile birlikte vasinin görevinin başlaması nedeniyle vesayet hukuku (vasi, kayyım ve yasal danışman atanmasıyla) ile ilgili hükümlerin yerine getirilmesi için ilamların kesinleşmesi şart  değildir.

 

 

03- Ergin çocukların kısıtlanması halinde vesayet ve velayet hükümlerinden hangisi uygulanacaktır?

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun:

335 inci maddesinin ikinci fıkrası; “Hakim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalırlar.”

Vasinin atanması başlıklı 419 uncu maddesinin üçüncü fıkrası da; “Kısıtlanan ergin çocuklar kural olarak vesayet altına alınmayıp velayet altında bırakılır.”

hükümlerini içermektedir.

 

Belirtilen hükümler uyarınca; ergin çocukların kısıtlanması halinde asıl olan vesayet altına alınmaları değil velayet altında bırakılmalarıdır. Hakim, gerek gördüğü takdirde vasi atanmasına karar vermiş ise, bu durumda vesayet hükümleri uygulanır. Ancak, hakim vasi atanmasına gerek görmemiş ise kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalmaya devam ederler.

 

 

04- Kendisine yasal danışman atanan kişinin vekalet vermesi durumunda yasal danışmanın görüşünün alınması gerekir mi?

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince, kısıtlanması için yeterli sebep bulunmamakla beraber korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlanması gerekli görülen ergin bir kişiye aşağıdaki işlerde görüşü alınmak üzere bir yasal danışman atanır:

1. Dava açma ve sulh olma,

2. Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması,

3. Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi,

4. Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri,

5. Ödünç verme ve alma,

6. Ana parayı alma,

7. Bağışlama,

8. Kambiyo taahhüdü altına girme,

9. Kefil olma.

Aynı koşullar altında bir kimsenin malvarlığını yönetme yetkisi, gelirlerinde dilediği gibi tasarruf hakkı saklı kalmak üzere kaldırılabilir.

 

Metninden anlaşılacağı üzere yasal danışman atanan kişinin vekalet vermesi ile ilgili olarak maddede bir hükme yer verilmemiştir. Yasal danışman atanan kişi kısıtlı olmadığından yukarıda sayılan işler dışında kalanları bizzat yapabilir. Bu kişinin yukarıda belirtilen işler için vekalet vermesi halinde yasal danışmanın görüşünün alınması gerekmemekle birlikte, vekilin bu işleri yapabilmesi için mutlaka yasal danışmandan görüş alması icap eder.

Yasal danışman atanan kişinin ya da vekilinin, maddede sayılan işleri yapılabilmeleri için yasal danışmanın görüşünü almak zorunda oldukları dikkate alındığında, vekaletin yapılması sırasında bu hususun hatırlatılması ve ilgilinin istemesi halinde de aynı  işlem içinde yasal danışmanın görüşünün de (muvafakatinin de) eklenmesi suretiyle işlemin vekaletname ve muvafakatname şeklinde yapılmasının mümkün bulunduğu ve bunun vekilin ayrıca yasal danışmandan görüş almasını gerektirmeyeceği için yararlı olacağı düşünülmektedir.

 

Madde metninde anlaşılacağı üzere, taşınır malların alımı, satımı ve rehin edilmesi ile ilgili işlerde (örneğin araç alım, satım ve rehninde) yasal danışmanın görüşünün alınması gerekmemektedir. Ancak bunun istisnası gemi satışlarıdır. 6102 sayılı TTK’nın 936 ncı maddesinde bütün gemilerin bu Kanunun ve diğer kanunların uygulanmasında taşınır eşya  olarak kabul edilmelerine karşılık, aynı Kanunun 937 nci maddesinin 2 nci fıkrasında TMK’nın 429 uncu maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinin uygulanmasında, “taşınmaz” terimine yapı halinde veya tamamlanmış olan bütün gemilerin dahil olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, kendisine yasal danışman atanan kişilerin sahip oldukları gemilerin satışlarında mutlaka yasal danışmanın görüşünün alınması gerekir.

 

 

05- Koşullu salıverilmesine karar verilen hükümlülerin kısıtlılık durumu sona erer mi?

 

4721 sayılı TMK’nın 407 nci maddesi, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir ceza ile mahkûm olan ergin kişinin kısıtlanacağını; 471 inci maddesi de, hapis halinin sona ermesi halinde vesayetin kendiliğinden ortadan kalkacağını hükme bağlamıştır.

Koşullu salıverme, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107 nci maddesinde düzenlenmiş olup, cezasının belirli bir kısmını iyi halle geçiren mahkûmların cezalarının tamamının yerine getirilmeden mahkeme kararıyla salıverilmesidir. Kendisine vasi atanan mahkûmun koşullu olarak salıverilmesi halinde hapis hali kendiliğinden sona ermiş olmaktadır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 28.12.2006 tarihli, E. 2006/10102, K. 2006/18601 ve 31.5.2005 tarihli, E. 2005/5846, K. 2005/8442 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, koşullu olarak salıverilme halinde hapis hali sona erdiğinden, vesayet de cezanın kalan kısmı için  devam etmez ve koşullu salıverme kararıyla birlikte kendiliğinden ortadan  kalkar. Noterlik işlemi yaptırmak isteyen kişinin, kısıtlanmasına neden olan cezadan dolayı koşullu olarak salıverildiğinin (şartla tahliye edildiğinin) anlaşılması (buna dair kararın ibraz edilmesi) halinde, nüfus kayıtlarında kısıtlı olduğu yönünde şerh bulunsa dahi, kısıtlılık kararının kendiliğinden ortadan kalkmış bulunması nedeniyle işlemlerini vasinin değil bizzat kendisinin yapması gerekir.

 

 

06- Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilen hükümlülerin kısıtlılık durumu sona erer mi?

 

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesi hükmü uyarınca;

Hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek amacıyla;

Koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi halli hükümlülerin talebi halinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına,

Bu tedbirin de, hükümlünün, koşullu salıverilme tarihine kadar;

a) Kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılması,

b) Bir konut veya bölgede denetim ve gözetim altında bulundurulması,

c) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemesi,

d) Belirlenen programlara katılması,

seçeneklerinden birinin uygulanması suretiyle yerine getirilmesine infaz hakimi tarafından karar verilebilir.

 

Bu durum koşullu salıverilmeden önce uygulanan bir tedbirdir. Koşullu salıverilme tarihinin tamamlanması üzerine hükümlü hakkında uygulanan denetimli serbestlik sona erer ve hükümlünün koşullu salıverilmesine karar verilir.

Aşağıda belirtilen Yargıtay kararlarından anlaşılacağı üzere, denetimli serbestlik halinde de hapis hali kendiliğinden sona ermiş bulunduğundan, hükümlünün vasisinin değil bizzat kendisinin hukuki işlemleri yapması gerekir.

 

(Dairemiz tarafından verilen 20.01.2015 tarih 2014/5566 esas ve 2015/807 karar sayılı geri çevirme kararı ile vesayet altında bulunan davalı hakkında yapılan usulü işlemlerin geçerli olmaması nedeniyle, davalının halen vesayet altında olup olmadığı belirlenerek, gerekçeli kararın vasiye tebliği ile temyiz süresinin işletilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. 

Geri çevirme sonrası Mahkemece yapılan araştırma soncunda; davalının 17.02.2015 tarihinde denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle salıverildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, vesayetin ortadan kalkması ile birlikte davalı asilin 18.12.2013 tarihli temyiz iradesinin kendiliğinden geçerli hale geldiğinin kabulü gerekmekte… 10. Hukuk D. 08.09.2015 T. 2015/11133 E. 2015/14288 K.)

 

(Mahkemece yapılan araştırma sonucunda; davalının 31.12.2013 tarihinde denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle salıverildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, vesayetin ortadan kalkması ile birlikte davalı asilin temyiz iradesinin kendiliğinden geçerli hale geldiğinin kabulü gerekmekte olup, 10. Hukuk D. 11.10.2016 T. 2016/10363 E. 2016/12348 K.)

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.09.2016 tarihli ve E.  2016/12624, K. 2016/13239 sayılı kararı da aynı yöndedir.)

 

 

07- Denetimli serbestlik ya da koşullu salıverme kararının kaldırılması ve hükümlünün ceza infaz kurumuna alınması halinde kısıtlılık ile ilgili olarak ne şekilde işlem yapılmalıdır?

 

Denetimli serbestlik tedbirinin kaldırıldığı ya da koşullu salıverme kararının geri alındığının anlaşılması halinde, bu kararların getirtilmesi ve yeniden ceza infaz kurumuna alınan hükümlünün infaz edilecek kalan ceza süresinin belirlenmesi gerekir.

Buna göre;

İnfaz edilecek süre bir yıl veya daha uzun süreli ise daha önce kısıtlılığı kendiliğinden kalkan hükümlüye yeniden vasi atanması ve hukuki işlemlerinin de vasi tarafından yapılması,

İnfaz edilecek süre bir yıldan az ise, hükümlüye yeniden vasi atanması gerekli olmayıp, hukuki işlemlerinin de vasi tarafından değil, bizzat kendisi tarafından yapılması,

gerekir.

 

 

08- Yabancı mahkemelerce verilen kısıtlılık kararları noterliklerde doğrudan uygulanabilir mi?

 

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 17.1.2013 tarih ve E. 2012/12365, K. 2013/483 sayıyla;

(Dava, vasi atanması hakkındaki yabancı ilamın tanınmasına ilişkindir. Yabancı memleketlerde yaşayan Türk vatandaşlarını yabancı mahkemece verilen vesayet kararının tanınmaması halinde davanın aynısını Türk mahkemelerinde açmaya zorlama 5718 Sayılı Yasanın amacına aykırıdır. Karar içeriğinden, kısıtlının Alman Medeni Kanunu uyarınca kısıtlandığı ve kısıtlanma nedeninin Türk Medeni Kanunu'nun 405. maddesine de uyar nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Yabancı mahkeme ilamının tanınması veya tenfizine karar verilebilmesi için ilamın taraflarının veya en az birinin Türk vatandaşı olmasına gerek bulunmamaktadır. Alman mahkemesi tarafından verilen vesayet kararının, vesayet altına alınanın Almanya'daki hukuki menfaatlerini koruyacağı gibi, bu kararın Türk mahkemeleri tarafından tanınması aynı zamanda vesayet altına alınan kişinin Türkiye'deki çıkarlarını koruyacaktır. Alman mahkemesi tarafından Türk milli hukuku ile çatışmayacak ve hatta aynı paralelde verdiği kararın ne milli hukuka ve ne de münhasır yetki ya da kamu düzeni ile bir alakası bulunmamaktadır. Kısıtlama kararının tanınmasına ilişkin davanın kabulü gerekir) yönünde karar vermiştir.

Yabancı mahkemelerce verilen kısıtlama kararlarının noterliklerde doğrudan dikkate alınıp işlem yapılması mümkün olmayıp, bu kararın Türk mahkemelerince tanınması gerekir. Ancak tanımadan sonra noterliklerde buna göre işlem yapılabilir.

 

 

09- Boşanma davası ile ilgili olarak kısıtlı mı yoksa vasi mi vekalet verecektir?

 

Boşanma, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak ise de, mali sonuçları da olması nedeniyle bununla ilgili davanın kısıtlı tarafından değil, vasi tarafından açılması gerektiği kabul edilmektedir.

Konuya ilişkin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi;

18.06.2009 tarihli ve E. 2009/7946, K. 2009/12018 sayılı kararıyla,“Yargılamaya konu bu dava bizzat koca tarafından 8.12.2006 tarihinde açılmış ve davanın kabulüyle Türk Medeni Kanununun 164. maddesi uyarınca tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Davacı koca dava tarihinden önce Türk Medeni Kanununun 405. maddesindeki sebeple kısıtlandığına göre dava ehliyeti yoktur. Bizzat kendisinin dava açması mümkün değildir. Davanın kısıtlı adına kanuni temsilcisi (vasi) tarafından açılması gerekir. (TMK.462/8.md.) Bu yön göz önünde bulundurulmadan yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. (Y.2.H.D.'nin 3.2.1999, 13155 esas, 556 karar sayılı kararı)”

03.03.2011 tarihli ve E. 2010/2757, K. 2011/3762 sayılı kararıyla da, “Davacı kadın, dava tarihinden önce Türk Medeni Kanununun 405.maddesi gereğince kısıtlandığına göre, dava ehliyeti yoktur. Bizzat dava açması ise mümkün değildir. Kısıtlı adına, vasinin, vesayet makamından izin almak suretiyle dava açması (TMK. md. 462/8) gerektiğinden; usulünce taraf teşkili sağlanmadan, davanın esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”

Yönünde karar vermiştir. Bu kararlarda belirtildiği üzere kısıtlının bizzat boşanma davası açması (buna ilişkin vekalet vermesi) mümkün olmayıp, bunların vasisi tarafından yapılması gerekmektedir.

 

 

10- Vekilin veya vekalet verenin kısıtlandığının anlaşılması halinde vekilin görevi devam eder mi?

 

6098 sayılı TBK’nın 513’üncü maddesi; “Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekalet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır.” hükmünü içerdiğinden vekilin veya vekalet verenin ehliyetini kaybetmesi halinde vekalet kendiliğinden sona erer ve vekil buna dayanarak işlem yapamaz.

 
       “Dava 23.05.2012 tarihinde açılmış, davalı yargılama sırasında ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 23.11.2012 tarihli 2012/636 esas, 2012/1293 karar sayılı kararı ile kısıtlanmış, kendisine ... vasi olarak atanmıştır. Kısıtlama kararı kaldırılmamıştır. Davalının ehliyetini kaybetmesi vekilin vekalet görevini kendiliğinden sona erdirir (TBK m. 513). Bu bakımdan, daha önce davalının bizzat kendisi tarafından tayin edilen vekilin vekalet görevi kısıtlama kararı ile sona ermiştir. Bundan sonra davalıyı temsilen yasal temsilcisi (vasisi) tarafından aynı avukata verilmiş bir vekaletname bulunmamaktadır. Hal böyleyken karar ve temyiz dilekçesi davalının temsil yetkisi kalmamış olan avukata tebliğ edilmiştir. Bu tebligat yukarıda açıklanan sebeple geçersizdir. 20.04.2016” (Yargıtay 2. H.D. T. 20.04.2016,  E. 2016/5360, K. 2016/8033)

 

 

 

Haluk Necdet TEKİN

TNB Eğitim, Sağlık,

Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Vakfı

Hukuk Danışmanı ve Eğitmeni