ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLAR – MİRASA BAĞLI DİĞER İŞLEMLER - HALUK NECDET TEKİN (TNB HUKUK DANIŞMANI)

HALUK NECDET TEKİN (T.N.B BAŞKAN DANIŞMANI) - TÜM MAKALELERİ


 

 

I - VASİYET

 

01-Vasiyetnamenin tüm sayfalarının tanıklar tarafından imzalanması gerekir mi?

 

Vasiyetnamelerde dinlenen tanıkların işlemin tüm sayfalarını imzalayıp imzalayamayacakları hususunda noterliklerde farklı uygulamalar yapılmaktadır. Bazı noterliklerde, birden çok sayfayı içeren vasiyetnamelerde tanıklara da her sayfanın imzalatılmasına karşılık bazı noterliklerde sadece isimlerinin yer aldığı kısımlar imzalatılmaktadır. Bu farklılık çoğu kez iş sahiplerinde de kuşkulara yol açmaktadır.

Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 132 nci maddesi “Düzenlenme veya onaylama şeklinde yapılan noterlik işlemlerinin birden fazla sayfayı kapsaması halinde, kanunen ilgili tarafından imzalanması zorunlu asıl  veya örneklerin her sayfasının ilgili ve noter tarafından imzalanması gereklidir.”, NK 72 nci maddesinin ikinci fıkrası da “İlgili, belgelendirme isteminde bulunan kişidir.” hükümlerini içermektedir.

Tanık işlemi yaptıran ‘belgelendirme isteminde bulunan/vasiyet yaptıran” kişi değil, TMK’nın 532 nci maddesi gereğince işleme katılan kişi olup, NK’nın 72 ve 132 nci maddelerinde sözü edilen “ilgili” kapsamına girmemektedir. Bu sebeple, birden fazla sayfayı içeren vasiyetnamelerde tanıkların her sayfayı imzalamaları gerekmemekte, sadece tanık olarak isimleri açılan yerleri imzalamaları yeterli bulunmaktadır.

Ayrıca, her sayfanın tanıklara imzalatılmasının vasiyetnamenin içeriğinin tanıklarca bilinmesinin istemediği durumlarda (TMK 534) tanıklarca öğrenildiği anlamını da taşıyabileceği ve bunun da noterin sorumluluğuna yol açabileceği düşünülmektedir.

 

02- Bölünemez büyüklükteki tarımsal araziler vasiyete konu olabilir mi?

 

5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8 inci maddesi 2014 yılında değiştirilmiş ve gerek bu madde ile gerekse 31.12.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Tarımsal Arazilerin Mülkiyetinin Devrine İlişkin Yönetmelik ile tarımsal arazilerin devrine ilişkin yeni düzenlemeler yapılmıştır. Sözü edilen Yönetmelikte tarımsal arazilerin devrine ilişkin kurallar iki durum için ayrı ayrı düzenlenmiştir.

1) Mirasa konu olmayan tarımsal arazilerin devri.

2) Mirasa konu olan tarımsal arazilerin devri.

 

Mirasa konu olmayan tarımsal arazilerin devri Yönetmeliğin 8 inci maddesinde düzenlenmiş ve belirli hallerde devrin doğrudan veya izinle yapılabileceği durumlar gösterilmiştir.

Mirasa konu tarımsal arazilerin devri ise Yönetmeliğin 9 uncu maddesinde düzenlenmiş ve mirasçıların mirasa konu tarım arazilerinin mülkiyeti devir işlemlerini mirasın açılmasından itibaren bir yıl içinde maddede sayılan şekillerde gerçekleştirebilecekleri hükmüne yer verilmiştir.

 

Tarımsal arazilerin ölüme bağlı tasarrufa (vasiyete) konu olamayacağına dair Kanun ve Yönetmelikte bir hüküm bulunmamaktadır. Sadece, 5403 sayılı Kanun’un 8/F maddesinde“Yeter gelirli tarımsal arazi mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyen ve buna ehil tek mirasçı olduğu anlaşılan mirasçının bu konudaki istem hakkı, ölüme bağlı tasarrufla ortadan kaldırılamaz. Mirastan çıkarma, mirastan yoksunluk ve mirastan feragat halleri saklıdır.

Birden çok mirasçıda devir koşullarının bulunması halinde, kendisine devir yapılacak mirasçı ölüme bağlı tasarrufla belirlenebilir. Belirlenen bu mirasçıya itiraz edilmesi durumunda, ehil mirasçı sulh hukuk hakimi tarafından belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Mirasçının ehil tek mirasçı olup olmadığının ve istem hakkının değerlendirilmesi vasiyetin yapılması sırasında değil, murisin ölümünden ve vasiyetin açılmasından sonra ilgili mahkemece yapılması gerekmektedir.

 

Bölünemez büyüklükteki bir tarım arazisinin vasiyete konu eden vasiyetçinin ölmesi halinde, 5403 sayılı Kanun ve Yönetmelik’te yer alan “mirasa konu tarım arazisinin devrine” ilişkin hükümlerin uygulanması gerekir. Vasiyetçinin iradesinin yerine getirilebilmesi için yasal veya fiili (terekenin veya vasiyete konu malın mevcut olmaması gibi) bir engelin bulunmaması gerekir. Vasiyete konu malların olup olmadığını, mirasçılara intikalinin yapılıp yapılamayacağını araştırması konusunda noterin bir görevi bulunmamaktadır. TMK’nın 557 nci maddesinde ölüme bağlı tasarrufun iptali nedenleri sayılmış ve bunlardan birisi de “tasarrufun içeriğinin, bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka veya ahlaka aykırı olması” olarak gösterilmiştir. Tasarrufun içeriğini yasal sınırlar içinde belirleme tamamen vasiyetçiye, değerlendirilmesini yapmak da mahkemelere ait olup, bunun tespitinde notere verilmiş bir görev bulunmamaktadır. Sadece açıkça ahlaka veya hukuka aykırı bir irade varsa noterin vasiyeti yapmaması gerekir.

Bölünemez büyüklükteki bir tarım arazisinin vasiyete konu olamayacağına ilişkin 5403 sayılı Kanunda bir yasaklanma, vasiyete konu taşınmazların niteliklerinin araştırılacağı hususunda da notere verilmiş bir görev bulunmamaktadır. Mirasa konu tarımsal arazilerin devri ve bunlar için uygulanacak hükümler vasiyetin açılmasından sonra usulünce ilgili mercilerce değerlendirileceğinden, bölünemez büyüklükte tarım arazisinin vasiyete konu olmasına engel bir hüküm bulunmamaktadır. Bölünemez büyüklükte tarım arazisinin vasiyete konu edilmesinin, vasiyetnamenin iptali nedeni olamayacağı ve dolayısıyla noterin sorumluluğunu gerektirmeyeceği düşünülmektedir.

 

03- 2644 sayılı Tapu Kanunundaki yasal sınırlamalar nedeniyle taşınmaz mal edinemeyen yabancıların taşınmaz edinmeleri için vasiyet yapılabilir mi?

 

Konuya 2016/15 sayılı Genelge’nin (1.6) ncı maddesinin (b) bendi ile 20.03.2017 tarihli ve 6 sayılı Genelge’de yer verilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 04.10.1995 tarih  ve 1360-32/718 sayılı görüşünde; “Ülkemizde taşınmaz mal edinemeyen yabancılar lehine taşınmaz edinmeleri için, gerek vasiyetname ve gerekse satış vaadi sözleşmesi düzenlenmesine ilişkin taleplerin 2644 sayılı Kanunun 35’inci maddesi gereğince reddedilmesi yerinde olacaktır” denilmesi nedeniyle, Ülkemizde taşınmaz mal edinemeyen yabancılar lehine taşınmaz edinmeleri için, vasiyetname düzenlenemeyeceği 02.11.1995 tarihli ve 78 Genelge ile duyurulmuştur.

Değişen mevzuat ve karşılıklılık yasağının her zaman için kaldırılabileceği veya değiştirilebileceği dikkate alınmak suretiyle, noterlik işleminin yapıldığı tarihte karşılıklılık şartı nedeniyle Ülkemizde taşınmaz mal edinme yasağı olan ülke vatandaşları lehine, vasiyetname ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapılıp yapılamayacağı hususunda Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünden görüş istenmiştir.

 

Adı geçen Genel Müdürlükçe gönderilen ve TNB Yönetim Kurulu’nun 16.03.2017 tarihli toplantısında görüşülen 01.03.2017 tarihli ve 3023/3990 sayılı yazıda özetle;

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ilgi (e) yazısında; ‘ilgi (a) yazınızda belirtilen 04.10.1995 tarihli görüşün o tarihte yürürlükte olan 21.06.1984 tarih ve 3029 sayılı Kanunla değişik Tapu Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca verildiği, 4916  sayılı Kanunun 19. maddesi ile Tapu Kanununda yapılan değişiklik ile yabancı şahısların miras ehliyetine ilişkin hükmün madde metninden çıkarıldığı ve yalnızca taşınmaz edinimlerine ilişkin hususun hüküm altına alındığı, devamında yapılan düzenlemelerinde bu doğrultuda olduğu, adı geçen Kanun maddesinde en son değişikliğin 03.05.2012 tarih ve 6302 sayılı Kanun ile yapıldığı, mer'i mevzuat çerçevesinde ülkemizde taşınmaz edinemeyen yabancı ülke vatandaşlarının da mirasçı olmalarına ilişkin bir engel bulunmadığının … değerlendirildiği belirtilmektedir.

Bu itibarla, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün ilgi (d) ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün ilgi (e) yazıları da incelendiğinde, Tapu Kanununun 35. maddesi uyarınca noterlik işleminin yapıldığı tarihte karşılıklılık şartı nedeniyle taşınmaz mal edinme yasağı olan ülke vatandaşları lehine vasiyetname yapılmasına mevzuat açısından bir  engel bulunmadığı düşünülmektedir.” denilmektedir.

Yukarıda yer alan görüşler doğrultusunda, karşılıklılık şartı nedeniyle taşınmaz mal edinme yasağı olan yabancı ülke vatandaşları lehine vasiyetname yapılmasına engel bulunmamaktadır. Karşılıklılık şartı nedeniyle taşınmaz mal edinme yasağı olan yabancı ülke vatandaşları lehine vasiyetname yapılmasının, vasiyetnamenin iptali nedeni olamayacağı ve dolayısıyla noterin sorumluluğunu gerektirmeyeceği düşünülmektedir.

 

04-Vasiyetname düzenlenmesinde noterin vasiyetçinin ayırt etme gücüne sahip olduğuna kanaat getirmesi yeterli midir?

Vasiyetçiden doktor raporu istenmesi gerekli midir?

Raporun aile hekimliğinden alınmış olmasının yeterli olup olmayacağı?

 

Konuya 02.03.2016 tarihli ve (4) sayılı Genelge’de yer verilmiştir.

Noterlik Kanununun 72’nci ve Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 91’inci maddelerinde noterin, işlem ilgilisinin yeteneği hakkında bir kanı sahibi olması gerektiği, ilgilinin yaşlılık, hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığının doktor raporu ile saptanacağı belirtilmiştir. Konunun küçükler ve ergin kişiler yönünden ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir.

 

 Küçükler yönünden:

Kişinin fiil ehliyeti ile fiil ehliyetsizliğine ilişkin hükümlere TMK’nın 9 ila 16 ncı maddelerinde yer verilmiştir. Kural olarak; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyetinin olmasına karşılık ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur. Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmaksızın karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanabilirler.

TMK’nın 13 üncü maddesi gereğince, yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir. Yaşı küçükler, ana kural olarak ayırt etme gücüne sahip değillerdir. Ancak ayırt etme gücüne sahip iseler karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanabilirler. Bu sebeple, küçüğün ayırt etme gücüne sahip bulunduğunun mutlaka tespiti gerekir. Küçüğün ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığının tespiti ise doktorlara ait bir görev olup, noterlerce böyle bir tespit yapılamaz.

Onbeş yaşını doldurmuş, onsekiz yaşını doldurmamış küçüklerin vasiyet yaptırmaları halinde, ayırt etme gücüne sahip olup olmadıkları yönünde doktor raporunun alınması zorunludur.

 

Ergin kişiler yönünden:

Yine kural olarak fiil ehliyeti bulunan ergin kişilerin, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir. Küçüklerin işlem yapabilmeleri ayırt etme gücüne sahip bulunmalarına bağlı iken, ergin kişilerin işlem yapabilmeleri değil, yapamamaları ayırt etme gücüne sahip bulunmamalarına bağlıdır.

Ergin kişi fiil ehliyetine sahip olduğundan vasiyetname yaptırabilir. Ancak, ergin kişinin hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığının doktor raporu ile belirlenmesi gerekir. İleride sorun yaratmaması için, noterliklerde genellikle vasiyet yaptırmak isteyen kişilerden doktor raporu istenmektedir. Ancak, zaman zaman yaşının ilerlemiş olmasına karşılık doktorluk, avukatlık, şirket yöneticiliği v.b. işleri yürüten kişiler, akli melekelerinin yerinde olduğunu ve bunu gerektiren işler yaptıklarını ileri sürerek doktor raporu almak istememektedirler. Bu gibi durumların noterler tarafından değerlendirilmesi gerekir. İşleme açıklayıcı bir bilgi ve belge de konulabilir.

Ergin kişilerin vasiyet yaptırmaları halinde, ayırt etme gücüne sahip olup olmadıkları yönünde doktor raporunun alınması zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, ergin kişinin hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığının doktor raporu ile belirlenmesi gerekir. Rapor alınmasına gerek görülmemekte ise, işlem içinde kişinin ehliyeti ile ilgili bir ihbar ve şikayetin olmadığı, fiilen çalışması ve benzeri nedenlerle fiil ehliyeti hususunda şüpheye düşülmediğinin belirtilmesinin yerinde olacağı düşünülmekle birlikte bu husustaki takdir tamamen notere aittir.

 

Doktor raporlarını verebilecek doktorlar:

Konuya 02.03.2016 tarihli ve (4) sayılı Genelge’de ayrıntılı şekilde yer verilmiştir.

229. Yüksek Sağlık Şurası'nca 20-21 Şubat 2003 tarihli toplantıda alınan 10642 sayılı tavsiye kararında da belirtildiği üzere; 1219 sayılı Kanun uyarınca mesleğini icraya yetkili olan tabiplerin, akli meleke (hukuki işlem yapma ehliyeti) raporlarını düzenleme yetkileri bulunmaktadır.

Ayrıca, Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 14 Ağustos 1976 da yürürlüğe girmesi üzerine, yapılacak uygulamalarla ilgili olarak yayımlanan 1976/22 sayılı genelgenin 13. maddesinde de “Temyiz kudretinin doktor raporuyla saptanmasının kabul edilmesi burada doktor  için, hükümet veya devlet hastanesi sinir akıl hastalıkları mütehassısı gibi terimlerin kullanılmamış olması, herhangi bir tabip tarafından verilecek raporun kabul edilebileceğini göstermektedir.” denilmiştir.

 Bu itibarla; hukuki işlem yapma yeteneğine ilişkin (akli meleke) raporlarının, 1219 sayılı Kanun uyarınca mesleğini icraya yetkili olan tüm doktorlar tarafından verilmesi mümkün bulunmaktadır. Doktorun, kendisini yetkili görmemesi halinde uzmana havale edebileceği de unutulmamalıdır.

 
 Noter tarafından usulünce doktor raporunun alınması yeterli olup, bu rapora rağmen “raporun sonradan yeterli görülmemesi” nedeniyle vasiyetnamenin iptal edilmesi halinde kusur notere ait değil, kendisini yetkili görerek raporu düzenleyen doktora aittir. Rapor alınarak ya da  koşulları mevcutsa rapor alınmadan işlem yapılması halinde noterin bir kusurunun olmayacağı ve dolayısıyla sorumluluğunun da doğmayacağı düşünülmektedir.

 

05-        Vasiyetnamenin düzenlenmesi sırasında, noter tarafından saklı pay konusunda vasiyetçiye uyarı yapılması ve bu durumun vasiyetnameye yazılması gerekli midir?

 

TMK ’nın 505 inci maddesi, “Mirasçı olarak altsoyu, ana  ve babası veya eşi bulunan mirasbırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir.” hükmünü içermekte olup, gerek bu maddede gerekse diğer maddelerde saklı paylarla ilgili olarak noter tarafından vasiyetçiye bir uyarı yapılacağına ve bunun da vasiyetnameye yazılacağına ilişkin hükme yer verilmemiştir.

Vasiyetçinin saklı payları da içine alacak şekilde bir tasarrufta bulunup bulunmadığı ve bunun sonuçları ölümünden sonra değerlendirilecek hususlardır.

 

1512 sayılı Noterlik Kanununun 1 ve 72 nci maddeleri gereğince, noterler, ilgililerin istemi üzerine hukuki güvenliği sağlamak, anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendirirler ve bu belgelendirme sırasında da iş yaptıracak kişinin gerçek isteklerini tamamen öğrenmekle yükümlüdürler.

Belgelendirme işlemi, vasiyetin yapılmasıdır.

Vasiyetçinin gerçek isteklerini tamamen öğrenmek ise, isteklerinin TMK’nın 557 nci maddesinde sayılan ve vasiyetnamenin iptalini gerektirebilecek şekilde tasarrufun içeriğinde, bağlandığı koşullarda veya yüklemelerde hukuka veya ahlaka aykırı bir husus olup olmadığını araştırmaktır. Noter, edineceği bu bilgilere göre işlemi yapıp yapmayacağına karar verecektir.

 

06- Yaptığı vasiyeti notere saklanmak üzere tevdi eden vasiyetçinin daha sonra kısıtlanması durumunda, saklanma süresi sona eren vasiyetnamenin geri alınması için vasiye tebligat yapılabilir mi?

 

2016/15 sayılı Genelge’nin (1.3) maddesinin (b) bendinde: “Noterlikte açık veya kapalı olarak saklanmak üzere verilen vasiyetnamenin saklanma süresinin sonunu izleyen bir yıl içinde alınmaması veya harç ve giderlerin ödenmemesi halinde noterin, vasiyetçiye bu husus­ları bir ay içinde yerine getirmesi için, Noterlik Kanunu'nun 65 inci maddesi uyarınca tebligat göndermesi,

Tebliğden itibaren bir ay içinde vasiyetnameyi verenin, yine belirli bir süre için harç ve giderleri vermesi halinde yeni tutanak düzenlenmesi,

Tebligat yapılmış olmasına rağmen bir ay içinde harç ve giderlerin verilmemesi durumunda, satış değeri olmayan vasiyetnamenin Hazineye (vilayette Defterdarlığa, ilçelerde Mal Müdürlüklerine) devredilmesi,

Tebligat yapılamamış olması halinde ise, kimliğinin nüfus kayıtlarına uygun olarak saptanmış olmasına göre nüfus kayıtlarına göre tahkikat yaptırılarak adresinin saptanması suretiyle teb­ligat yapılmasının sağlanması, gerektiğinde, ilanen tebligat yapıl­ması yoluna gidilmesi gerektiği, aksi halde vasiyetnamenin sak­lanması,”

gerektiği açıklanmıştır.

 

TMK. nun 502 nci maddesi uyarınca vasiyeti yapacak kişinin ayırt etme gücüne sahip bulunması icap etmektedir. Keza vasiyet, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için, vekalet, velayet, vesayet sebepleri ile temsilci vasıtasıyla yapılamaz.

7201 sayılı Tebligat Kanununun 11 inci maddesi uyarınca, kanuni mümessilleri bulunanlara veya bulunması gerekenlere yapılacak tebligat, kanunlara göre bizzat kendilerine yapılması icap etmedikçe bu mümessillere yapılır.

Yaptığı vasiyeti notere saklanmak üzere tevdi eden vasiyetçinin daha sonra kısıtlanması nedeniyle kendisine tebligat yapılamadığı anlaşıldığında, yukarıda belirtilen hükümler doğrultusunda:

Vasiyet düzenlenmesi, bunun saklanması, geri alınması şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar niteliğinde olduğundan tebligatın bizzat vasiyetçiye yapılması icap etmekte olup, kısıtlı olan vasiyetçinin vasisine bu konularda tebligat yapılamayacaktır.

Vasiyetin, saklanma süresinin uzatılıp uzatılmayacağı, geri alınıp alınmayacağı tamamen vasiyetçinin iradesine bağlı kişisel bir hak niteliğinde olduğundan, vasinin bu yönde bir işlem yapması mümkün bulunmamaktadır.

Vasiyetçinin kendisine tebligat yapılması imkanının bulunmaması nedeniyle, belirtilen Genelge’de açıklandığı üzere vasiyetnamenin noterlikte saklanması ve vasiyetçinin ölümü halinde bütün bu hususlar belirtilmek suretiyle sulh hakimine tevdi edilmek üzere Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi gerekmektedir.

Vasiyetnamenin saklanması ve tebliğ işlemlerine ilişkin harç ve giderler gerek vasiden gerekse mirasçılardan talep edilebilir.

 

07- Noterlerin, hukuka veya ahlaka aykırı koşul ve yüklemeleri vasiyete yazıp yazamayacakları?

 

TMK’nın 515 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları gereğince, hukuka veya ahlaka aykırı koşullar ve yüklemeler, ilişkin bulundukları tasarrufu geçersiz kılar ve anlamsız veya yalnız başkalarını rahatsız edici nitelikte olan  koşullar ve yüklemeler de yok sayılır.

Vasiyetçiler, vasiyet edilen kişinin “ergin olmasına kadar vasiyete konu malın satılmaması”, ergin olup olmamasına bakılmaksızın “hiç satılmaması”, vasiyet edilenin “evlenmemesi” gibi koşulları içeren vasiyetler düzenlettirmek istemektedirler.

Uygulamada noterlerin, hukuka veya ahlaka aykırı koşul ve yüklemeleri vasiyete yazmamaları mı yoksa bunların tasarrufu geçersiz kılıp kılmadığının, yok sayılıp sayılmayacağının değerlendirilmesinin ilgili mahkemece yapılması icap ettiğinden vasiyetçilerin bu yöndeki iradelerini aynen yazmaları mı gerekeceği hususunda tereddüt edilmektedir.

Noterlik Kanununun 53 üncü maddesi uyarınca kanunların emredici hükümlerine aykırı işlem yapamayacak olan noterlerin, vasiyetçinin açıkça suç teşkil edecek, hukuka ve ahlaka aykırı beyanlarını içeren vasiyetnameleri yapmamaları gerekir. Örneğin, mirasçısına, uyuşturucu ticareti yapması, bir şahsı öldürmesi gibi koşullarla vasiyette bulunmak isteyen vasiyetçinin işleminin yapılmaması icap eder. Buna karşılık, bir suç teşkil etmemekle beraber kişinin haklarını kullanmasını engelleyici nitelikte koşullar içeren vasiyetnameleri ise, koşul ve yüklemelerin hukuka veya ahlaka aykırı olup olmadığı, tasarrufu geçersiz kılıp kılmadığı, yok sayılıp sayılmayacağı her vasiyetin özelliğine göre mahkemece değerlendirilmesi gerektiğinden, vasiyetçinin iradesine müdahale edilmeden noterce düzenlenmesi gerekir.

 

“… Vasiyetnameye muris tarafından "Bu vasiyetim eşimin evlenmemesi şartı ile geçerlidir" şeklinde bir şart konulduğu görülmüştür.

…Tüm bu yasal mevzuat göz önüne alındığında, muris tarafından vasiyetnameye konulan bu şart, bir kişinin en temel haklarından olan evlenme hakkına bir sınır getirmesi nedeni ile hukuka aykırı şart kapsamındadır.

Dolayısıyla; bu şartın, TMK 557/3 maddesi gereğince, hukuka aykırı bir şart olması nedeni ile yapılan vasiyetname de geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır.” (Yargıtay 3. HD T. 04.04.2016, E. 2015/11226, K. 2016/5063)

 

“Vasiyetçi (Bütün gayrimenkullerimin satılmadan kullanılmasını istiyorum. Satılması halinde gelirin TEV ile TSKGV’na geçmesini arzuluyorum) yönünde vasiyette bulunmuştur. Yerel mahkeme bu koşulun, vasiyet edilenlerin mülkiyet haklarını ve bunun tabi sonucu olan tasarruf yetkilerini ortadan kaldırdığı gerekçesiyle iptaline karar vermiş ise de karar Yargıtay’ca bozulmuş ve kesinleşmiştir.

Türk Hukukunda mülkiyet hakkı kişiye üç temel yetki tanımaktadır.

a) Kullanma,

b) Yararlanma,

c) Tasarruf etme.

Mülkiyet hakkına sahip olan kişilerin en tabi yetkilerinden olan “Tasarruf etme” hak ve yetkileri içerisinde hakkın konusunu ‘satış yoluyla başkalarına devretme” yetkisi de bulunmaktadır. Murisin vasiyetnameye koymuş olduğu bu şart hukuka aykırıdır. Miras bırakanın amacı kendisine ait taşınmazlarla bir aile vakfı kurmak olsa idi bu yasal olanaktan faydalanırdı. Mirasçıların elinden satış yetkisinin alınması “başkalarını rahatsız edici” bir şarttır.” (Prof. Dr. Ahmet KILIÇOĞLU)

 

08-Daireye gelemeyen vasiyetçinin, vasiyet edeceği hususların bulunduğu yerde not alınmasından sonra dairede buna uygun vasiyetname hazırlanabilir mi?

 

Zaman zaman vasiyetçilerin hastanede olması veya noterliğe gelemeyecek durumda olması nedeniyle vasiyetnamenin daire dışında yapılması zorunluluğu doğmakta, ancak imkansızlıklar nedeniyle vasiyetçinin bulunduğu yerde vasiyet yazılamamakta ve bu sebeple vasiyetçinin istek ve arzuları belirlendikten sonra daireye dönülerek vasiyetname hazırlanmakta, daha sonra da tekrar mahalline gidilerek işlem tamamlanmaktadır. Uygulamada, bu şekilde işlem yapılmasının mümkün olup olmadığı, bu durumun işlemin bütünlüğünü bozup bozmadığı hususunda tereddüt edilmektedir.

TMK’nın 533 üncü maddesi “Mirasbırakan, arzularını resmi memura bildirir. Bunun üzerine memur, vasiyetnameyi yazar veya yazdırır ve okuması için mirasbırakana verir…”

535 inci maddesi de “Mirasbırakan vasiyetnameyi bizzat okuyamaz veya imzalayamazsa, memur vasiyetnameyi iki tanığın önünde ona okur ve bunun üzerine mirasbırakan vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan eder…

Madde metininden anlaşılacağı üzere, noterin ilk görevi miras bırakanın arzularını öğrenmek ve bunu vasiyetnameye yazmak ya da yazdırmaktır. NK ’nın 83 üncü maddesi gereğince asıl olan işlemin dairede yapılmasıdır. Zorunlu olarak daire dışında bulunan iş sahibinin iradesinin tespit edilmesinden sonra sadece bunun dairede kağıt ortamına dökülmesi (yazılması) işlemin tamamlandığı anlamına gelmemektedir. Yazım işinin noterlikte yapılmasından sonra, işlemin geçerlilik şartlarının mahallinde yerine getirilmesi ve işlemin tamamlanması gerekmektedir. Bu sebeple, vasiyetçinin arzularını öğrenen noterin zorunluluk nedeniyle yazım işini noterliğinde yerine getirerek vasiyetnameyi hazırlaması işlemin bütünlüğünü bozucu bir durum olarak nitelendirilemez. Bu durumda sadece yazım işi dairede yapılmakta, bunun dışında kalan işlemin geçerlilik şartlarına ilişkin hususlar ise vasiyetçinin bulunduğu yerde tamamlanmaktadır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi de 21.07.2008 tarihli ve E. 2008/11440, K. 2008/10969 sayılı kararında, diğer hususların mahallinde tamamlanması kaydıyla sadece yazım işinin dairede yapılmasının vasiyetnamenin geçerliliğine engel olmayacağını kabul etmiştir. Bu kararda özetle:

“…Vasiyetçinin notere gelmeden vasiyet edeceği hususları bir kağıda not ettirmiş olması, dairede, buna uygun düzenlenen vasiyetnamenin geçerliliğine engel bir sebep oluşturmaz. Ancak, kağıda yazılanların tamamının vasiyetnamenin baş tarafına geçirildikten sonra kendisine tanıklar önünde okunup içindekilerini onaylamış olması gerekir.” denilmiştir.

Bu sebeple, daire dışında zorunlu olarak işlem yapıldığında, mahallinde yazım imkanı olmaması halinde yazım işinin (vasiyetnamenin hazırlanmasının) dairede yapılması mümkün bulunmaktadır. Ancak, bunun dışında kalan işlemin geçerlilik şartlarına ilişkin hususların ise vasiyetçinin bulunduğu yerde tamamlanması zorunludur.

 

09- Vasiyetçinin ölümünün noter tarafından ne şekilde takip edileceği? Eski vasiyetnamelerle ilgili olarak noterin yapması gereken bir işlem var mıdır?

 

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa eklenen “Ölüm olayının tespiti” Ek 4 üncü maddesi;

“(1) Ölüm olayları, nüfus müdürlüğünce kurum ve noterlere kağıt ortamında bildirilmez. Kurum ve noterler ölüm olaylarının tespitini elektronik ortamda yapar. Mücbir sebeplerle ölüm olaylarına ilişkin bilgilerin elektronik ortamda gönderilememesi hallerinde kağıt ortamında gönderilebilir.

(2) 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununun 69 uncu maddesinin ve 213 sayılı Kanunun 150 nci maddesinin bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.” Hükmünü içermektedir.

 

Bu madde ile NK’nın 69 uncu maddesinde yer alan noterler tarafından, açık veya kapalı olarak saklanan vasiyetnameler ile noterler tarafından düzenlenen sair ölüme bağlı tasarrufları yapanların ölümü halinde bilgi verilmesi için, durumu bunların kayıtlı oldukları nüfus dairelerine yazı  ile bildirileceğine ilişkin hükümde bir değişiklik yapılmamıştır. Bu nedenle, noterliklerde düzenlenen ya da saklanan vasiyetnamelerin nüfus idarelerine (NK 69’da “yazı ile” ibaresine yer verilmesi nedeniyle) kağıt ortamında bildirim zorunluluğu devam etmektedir. Elektronik ortamda bir bildirim yapılması düşünülmekte ise, Nüfus Kanuna eklenen bu madde gibi NK’nın 69 uncu maddesinde de değişiklik yapılarak maddenin bu şekilde uygulama yapılmasına imkan sağlayacak şekilde değiştirilmesi gerekir. Aksi halde, bu değişiklik yapılmadan Kanunda yer almayan bir uygulama yapılmış olur ki bu da sorumluluğu gerektirebilir.

 

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa eklenen 4 üncü madde ile NK’nın 69 uncu maddesiyle sadece vasiyetçinin ölümü halinde notere nüfus idaresince kağıt ortamında verilen ihbar yükümlüğü kaldırılmıştır. Noterlerin bildirim yükümlülüğü devam etmektedir. Bu bildirimin bir dönüşü olmalıdır. Dönüşü olmayacaksa ve noterler ölüm olaylarını nüfus kayıtlarına girmek suretiyle takip edecekse, nüfusa bir bildirim yapılması da gerekli değildir. Maddede “Ölüm olayları, nüfus müdürlüğünce kurum ve noterlere kağıt ortamında bildirilmez. Kurum ve noterler ölüm olaylarının tespitini elektronik ortamda yapar. denilmesi nedeniyle bundan, nüfus idaresinin bildiriminin kağıt ortamında yapılmayacağı anlaşılmalıdır. 1 inci fıkranın üçüncü cümlesinde yer alan “ölüm olaylarına ilişkin bilgilerin elektronik ortamda gönderilememesi hallerinde kağıt ortamında gönderilebilir.” ibaresinden de nüfus idarelerince gönderme işleminin devam edeceği ve bununda elektronik ortamda olacağı açıkça anlaşılmaktadır. Sorun, bu bildirimin ilgili noterliğe nasıl ulaşacağı olup, bu hususun değerlendirilmesi ve yapılacak uygulamanın belirlenmesi TNB Yönetim Kurulu’nun yetkisi ve görevi içindedir.

 

Ölüm olaylarının elektronik ortamda tespiti ne şekilde yapılacaktır?

Bu Kanun değişikliği ile ölüm olaylarının takibi hususunda noterlere bir görev verilmemiş, sadece ölüm olayının tespitinin yazılı ortamda değil elektronik ortamda yapılacağı yükümlülüğü getirilmiştir. Bu tespitin nasıl yapılacağı hususunda ne NK’da ne de 5490 sayılı Kanun’da bir hüküm bulunmamaktadır. Noterler, fihrist defterine kayıtlı vasiyetnameleri yapanların ölüp ölmediklerinin araştırmasını her gün ya da belirli aralıklarla nüfus kayıtlarına girmek suretiyle mi yapacaklardır? Kanun koyucu böyle bir yöntemi kabul etmiş olsaydı, nüfusa bildirim yapılması uygulamasını da kaldırması gerekirdi.

Noterlerin vasiyet bildiriminden sonra, nüfus idarelerinin TNB ile oluşturacakları sistemden gelecek uyarı ile ölüm olaylarının bildirilmesi ve işlem yapılması en uygun olanıdır. Bu konu ve yapılacak uygulamaların belirlenmesi TNB’nin takdir ve sorumluluğu içindedir.

 

Noterin kendi döneminden önce yapılan vasiyetnamelerin nüfusa bildiriminin yapılıp yapılmadığını araştırma ve sonucuna göre işlem yapma zorunluluğu var mıdır?

Vasiyetnameyi düzenleyen/saklayan noterin nüfusa bildirim görevini de yapması gerekir. Yapılmaması o noterin sorumluluğunu gerektirir. Vasiyetnamelerin nüfus idaresine bildirilip bildirilmediğinin araştırılacağına, yapılmayan bildirimlerin o yerde daha sonra göreve başlayan noterlerce yapılacağına dair Kanun’da bir hüküm bulunmamaktadır. Noterin, kendisinden önce yapılan vasiyetnameleri ilgilisinin ölümünün bildirilmesi ya da resmi bir belge ile anlaşılması halinde Cumhuriyet savcılığına bildirim yükümlülüğü dışında başka bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Buna karşılık kendi dönemi içinde yapılan vasiyetnamelerin gönderilip gönderilmediğini araştırması ve gönderilmemiş ise gereğini yerine getirmesi gerekir.

 

Hem vasiyet yapıldığına ilişkin bildirimin hem de ölüm olayının belirlenmesinin tamamen elektronik ortamda, noterleri ek bir külfete sokmadan yapılabilmesi için NK’nın 69 uncu maddesinin buna göre düzenlenmesi gerektiği düşünülmektedir.

 

 

II-        MİRAS SÖZLEŞMESİ (MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİ)

 

01-Mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakan ile birden fazla mirasçı arasında tek işlemde yapılabilir mi, ayrı ayrı yapılması zorunluluğu var mıdır?

 

Mirastan feragat sözleşmesi, feragat edenin değil, mirasbırakanın mirası (terekesi) ile ilgili ve mirasbırakan yönünden ölüme bağlı bir tasarruftur. Feragat eden mirasçının ya da mirasçıların değil, mirasbırakanın ölümü üzerine hüküm ifade edecektir. NK 69 uncu maddesinde de ölüme bağlı tasarrufa ait işlemin örneğinin mirasbırakanın ölümü üzerine (ölümüne bağlı olarak) sulh hakimine tevdi edilmek üzere Cumhuriyet savcılığına gönderileceği belirtilmiştir. Bu sebeple, mirastan feragat sözleşmesinin mirasbırakan yönünden ölüme bağlı bir tasarruf olmasına karşılık, feragat edenlerin ölümüne bağlı olmaması (ölümleriyle hüküm ifade etmemesi) nedeniyle bunlar yönünden ölüme bağlı tasarruf niteliğinde değildir.

TMK’ da mirasbırakanla, birden fazla mirasçısının aynı işlemle feragatte bulunmalarına engel bir hüküm bulunmamaktadır. Mirasbırakanla tüm mirasçılar arasında yapılacak mirastan feragat sözleşmesinin aynı sözleşmede yapılması, mirasbırakanın ölümünden sonra hakimin mirasbırakanın terekesiyle ilgili mirastan feragate ilişkin tasarrufları topluca bir arada görmesine imkan vermesi nedeniyle hukuki yönden, mirasçıların her işlem için ayrı bir ücret ödememesine imkan vermesi nedeniyle de ekonomik yönden daha doğru ve yararlı  olur.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 23.06.2009 tarihli, E. 2009/3686, K. 2009/7314 sayılı kararında: “Davacının temyiz itirazlarına gelince; mirasbırakan S...’in tüm mirasçılarının da katılımı ile Malkara Noterliğinin 9.2.1989 tarihinde düzenlenen sözleşme ile K. dışındaki davalılar miras haklarından feragat etmişlerdir. Anılan bu mirastan feragat sözleşmesi resmi olarak yapıldığı için 11.2.1959 tarih 16/14 sayılı İnançları Birleştirme Kararı gereğince geçerli olup bunların mirastan kaynaklanan haklarının Türk Medeni Kanununun 528 ve devam eden hükümleri gereğince davacı durumunda bulunan mirasçı Mahmut’a geçeceği sabittir. 

Davacıların istemlerinin reddine ilişkin yerel mahkeme kararının onandığı 14. Hukuk Dairesinin 05.07.2017 tarihli ve E. 2016/11928, K. 2017/5718 sayılı kararında da; “Davcılar vekili, davacılar ile muris ... arasında imzalanan .... Noterliği'nin 15.05.2006 tarih,... yevmiye numaralı düzenleme şeklinde mirastan feragat sözleşmesinin imzalanmasında davacıların serbest iradesiyle hareket etmediklerini, murisin mirasından 10.000'ar TL karşılığında feragat etmelerinin mümkün olmadığını, bu durumun hile, aldatma, ikrahla gerçekleştiğini belirterek .... Noterliği'nin 15.05.2006 tarih 09032 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde mirastan feragat sözleşmesinin iptalini, mümkün olmaması halinde feragat karşılığı olarak ödendiği iddia edilen toplam 20.000 TL'nin terekeye iadesiyle davacıların miras paylaşımına yasal miras payları oranında katılmasına karar verilmesini talep etmiştir.”

Açıklamalarına yer verilmiş ve her iki kararda da mirasbırakanla mirasçılar arasında tek sözleşmede yapılan mirastan feragat sözleşmelerinin geçersizliğine ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiş, bu nitelikteki sözleşmenin geçerliliği kabul edilmiştir.

 

Belirtilen Yargıtay kararlarında da kabul edildiği gibi; mirastan feragat sözleşmesinin, mirasbırakan ile birden fazla mirasçı arasında tek işlemde yapılması mümkün bulunmaktadır.

 

02- Miras payının devri sözleşmeleri miras sözleşmesi şeklinde yapılabilir mi?

 

İstanbul Noter Odası tarafından çıkarılan İşlem Örneklerinin 7 nci sayfasında yer alan “Muris ile mirasçı ve üçüncü şahıs arasında”, 10 uncu sayfasında yer alan “Muris ile mirasçılar arasında” yapılan miras payının devri sözleşmelerine ilişkin örnekler, başlıkları ve içerikleri itibariyle miras sözleşmesi şeklinde düzenlenmiştir.

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “MİRAS HUKUKU” başlıklı Üçüncü Kitabının;

Birinci Kısmında (Md. 531-549) “ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLAR”, “ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN ÇEŞİTLERİ”, “ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN ŞEKİLLERİ” ile ilgili düzenlemelere;

“MİRASIN GEÇMESİ” başlıklı İkinci Kısmında da (Md. 676-682) “MİRASIN PAYLAŞILMASI VE SONUCU” ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.

 

Ölüme bağlı tasarrufların çeşitlerinin sayıldığı ve bunlardan birisinin de miras sözleşmesi olduğunun belirtildiği TMK’ nın (514 - 530) uncu maddeleri içinde miras payının bölüşülmesi ve devri ile ilgili bir hükme yer verilmemiş ve bunların ölüme bağlı bir tasarruf olduğundan bahsedilmemiştir. Miras sözleşmeleri de, aynı Kanun’da iki tür olarak gösterilmiştir. Bunlar da 527 nci maddede yer verilen "Olumlu Miras Sözleşmesi" ile 528 inci maddede düzenlenen “Mirastan Feragat Sözleşmesi”dir. Keza burada da miras payının bölüşülmesi ve devri ile ilgili bir hükme yer verilmemiş ve bunların üçüncü bir tür miras sözleşmesi olduğundan da bahsedilmemiştir. Ayrıca, 527 nci madde de mirasbırakanın yükümlülüğünden bahsedilmekte, buna karşılık miras payının devrinde asıl yükümlülük altına giren mirasçıdan ise hiçbir şekilde bahsedilmemektedir.

Aynı Kitabın “MİRASIN GEÇMESİ” başlıklı İkinci Kısmı içinde (676-678) inci maddelerde yer alan mirasın paylaşılması ve devri, “paylaşımın tamamlanması ve sonucu” ile ilgili olup, bunlarla ilgili şekil şartları da özel olarak burada belirtilmiştir. Miras payının devri sözleşmelerinin (vasiyetname şeklinde) miras sözleşmesi olarak yapılacağına dair kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Miras payının devri ile ilgili sözleşmelerin, mirasçılar arasında yazılı yapılmasının yeterli olmasına karşılık, mirasçı ile üçüncü şahıs arasında akdedilmesi halinde ise noterlikte düzenleme şeklinde yapılması zorunluluğu getirilmiştir.        

Miras payının devri sözleşmesi, mirasbırakan ile bir mirasçı ya da üçüncü şahıs arasında değil, mirasçılar arasında veya bir mirasçı ile üçüncü kişi arasında yapılmaktadır. Mirasbırakan sözleşmenin tarafı değil, Kanun hükmü gereğince sadece izin/muvafakat iradesini açıklayan kişidir. Bu izin, mirasbırakanın ya sözleşmeye katılması veya bağımsız bir işlemle izin vermesiyle olur. (TMK 677, 678). Bu katılma, TMK’nın 514 üncü maddesi kapsamına girmediği gibi, mirasbırakanın tasarrufuna yönelik bir işlem de değildir. Sadece, TMK’nın 678 inci madde doğrultusunda, açılmamış mirasla ilgili olarak mirasçının tasarrufuna izin verilip verilmediğinin belirlenmesi içindir. Mirasbırakanın 678 inci maddede belirtilen iki seçenekten biri olan sözleşmeye katılmayı seçmesi, sözleşmeyi miras sözleşmesine dönüştürmez.

Üçüncü şahıs ile müstakbel mirasçılar ya da sadece mirasçılar arasında, mirasbırakanın sağlığında yapılacak devir sözleşmesi, mirasbırakanın sözleşmenin tarafı olmaması nedeniyle, (vasiyetname şeklinde) miras sözleşmesi olarak yapılamaz. TMK 677 ve 678 inci maddelere konu devir sözleşmelerinin, aynı Kanunun 527 ve 528 inci maddelerinde sözü edilen miras sözleşmeleriyle ilgisi bulunmamaktadır.

 

Miras sözleşmesinde, mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişi mirasbırakanın ölümünde sağ değilse, miras sözleşmesi kendiliğinden ortadan kalkar. (TMK 548). Miras payının devri sözleşmesinde ise; müstakbel mirasçıdan payı devir alan kişinin, payını devreden kişinin mirasbırakanından önce ölmesi durumu değiştirmez. Sözleşme geçerliliğini ve dolayısıyla da devir alanın mirasçıları da miras payı sahipliğini korur. Miras payını müstakbel mirasçıdan devir alanın mirasçıları, payın, ölümünden önce kendi mirasbırakanlarına devir edilmesi gerekçesiyle bunu talep edebilirler. Bu dahi miras payının devri sözleşmelerinin miras sözleşmesi olmadığını göstermeye yeterlidir.

TMK nın 677 nci maddesi hükmü gereğince, müstakbel mirasçı ile üçüncü şahıs arasında mirasbırakanın muvafakati ile yapılan miras payının devri sözleşmesi devir alan kişiye paylaşmaya katılma yetkisi vermez; sadece paylaşma sonunda mirasçıya özgülenen payın kendisine verilmesini isteme hakkını sağlar.

 

Mirasbırakanın sağlığında müstakbel mirasçılar arasında onaylama/düzenleme şeklinde ya  da mirasçı ile üçüncü şahıs arasında düzenleme şeklinde yapılan miras payının devri sözleşmelerinin, mirasbırakanın da ya bu sözleşmelere katılarak ya da ayrıca vereceği muvafakati ile yapılmasının mümkün olmasına karşılık, yukarıda yer verilen açıklamalar nedeniyle miras sözleşmesi şeklinde yapılması ise mümkün bulunmamaktadır. (İstanbul Noter Odası tarafından çıkarılan İşlem Örneklerinin 7 nci ve 10 uncu sayfalarında yer alan örneklerin kullanılmaması gerekir.)

 

03- Miras payının devri amacıyla yapılan tek taraflı feragat ile TMK’nın 528 inci maddesinde sözü edilen mirastan feragat farklı işlemler midir?

 

2005/16 sayılı Genelge’de yer alan Adalet Bakanlığı HİGM ile Emniyet Genel Müdürlüğünün görüşleri doğrultusunda, muristen kalan aracın bir mirasçıya devri için diğer mirasçıların haklarından feragat etmeleri halinde lehine feragat edilen mirasçı adına aracın tescil edileceği,

2003/32 sayılı Genelge’de de, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 18 inci maddesi hükmü doğrultusunda, mirasbırakandan intikal eden silah için mirasçılardan biri lehine diğer mirasçıların miras haklarından feragat etmeleri halinde talepte bulunan mirasçısına veya üçüncü bir kişiye silahın devrinin sağlanacağı,

Hükümlerine yer verilmesi nedeniyle, uygulamada miras paylarını devir eden mirasçılar tek taraflı bir feragat beyanında bulunmakta ve ilgili merciler de buna istinaden devir işlemlerini yapmaktadırlar. Aynı uygulama, miras yoluyla intikal eden paylar için kooperatifler ve TOKİ tarafından da yapılmaktadır.

Miras payından bir mirasçı lehine verilen tek taraflı feragat, miras payının devri amacıyla yapılmaktadır. Miras payının devri ile ilgili hükümlere TMK’nın 677 nci maddesinde yer verilmiş olup, bu maddede tek taraflı bir feragatten bahsedilmemekte, mirasçılar arasında ya da mirasçılarla üçüncü bir şahıs arasında yapılacak bir sözleşmeden bahsedilmektedir. Kanun hükmünün bu şekilde olmasına rağmen, lehine feragat edilenlerin devir işlemiyle bunu kabul ettikleri düşüncesiyle mirasçıların tek taraflı feragat beyanlarına istinaden, yukarıda belirtilen genelgeler ve Yönetmelik hükmü gereğince devir işlemleri yapılmaktadır.

Miras payından bir mirasçı ya da üçüncü kişi lehine tek taraflı feragat edilmesi, miras payının devri niteliğinde ve mirasbırakanın ölümünden sonra yapılan bir işlem olup, ölüme bağlı bir tasarruf değildir.

 

Buna karşılık, TMK’nın 528 inci maddesinde sözü edilen mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakanın sağlığında, mirasbırakan ile mirasçısı arasında, karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak yapılan bir sözleşme olup, mirasın tamamından feragat eden müstakbel mirasçı bu sözleşmeyle mirasçılık sıfatını kaybeder. TMK’nın 528 inci maddesinde yer verilen mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakanın sağlığında yapıldığından ölüme bağlı bir tasarruf olup, yukarıda belirtilen tek taraflı feragat beyanı ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

 

04-Mirastan feragat sözleşmelerinin nüfus idarelerine bildirilip bildirilmeyeceği?

Miras bırakının ölümünün anlaşılması halinde sözleşme örneğinin mahkemeye gönderilip gönderilmeyeceği?

Mahkemece açılmadan iade edilmesi halinde ne şekilde işlem yapılacağı?

 

2016/15 sayılı Genelge’nin (2.4) maddesinin (b) ve (c) bentlerinde açıklandığı üzere, 1512 sayılı Noterlik Kanununun 69’uncu maddesi hükmü gereğince ölüme bağlı tasarruf niteliğinde olan mirastan feragat sözleşmeleri de nüfus idarelerine bildirilmektedir. İlgilinin ölümünün bildirilmesi halinde de noterlikler tarafından feragat sözleşmeleri ilgili mahkemeye gönderilmekte ise de, uygulamada mahkemeler, Yargıtay 14. HD’nin 03.11.2008 tarihli ve E. 2015/9957, K. 2015/843; 04.05.2016 tarihli ve E. 2015/13288, K. 2016/5487 sayılı kararlarında yer alan “Mirastan feragat sözleşmesi (TMK. md. 528) miras sözleşmesinin bir çeşidi olduğundan resmi vasiyetname şeklinde yapılması zorunludur (TMK md. 545 ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.02.1959 tarih 16/14 sayılı Kararı). Türk Medeni Kanununun 596. maddesi vasiyetnamenin açılıp okunmasına ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 528 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunan mirastan feragat sözleşmelerinin vasiyetnamelerdeki usul doğrultusunda açılıp okunmasına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.” hükmüne dayanarak bunlarla ilgili yapacak işlem bulunmadığından bahisle sözleşmeleri noterliklere iade etmektedirler.

 

Yargıtay’ın yukarıda belirtilen kararları bulunmakta ise de, Noterlik Kanununun 69 uncu maddesinde yer verilen hüküm nedeniyle, ölüme bağlı bir tasarruf olan mirastan feragat sözleşmelerinin nüfus idaresine bildirilmesi ve mirasbırakanın ölümü halinde de işlem örneğinin ilgili mahkemeye tevdi edilmek üzere Cumhuriyet savcılığına gönderilmesi gerekmektedir.

Noterliklerce, Noterlik Kanununun 69 uncu maddesi gereğince ölüme bağlı tasarruf olarak ilgili mahkemeye intikal ettirilen mirastan feragat sözleşmelerinin mahkemece açılmamasına ve iade edilmesine karar verilmesi halinde, noterliklerce yapılacak işlem bulunmadığından, iade edilen evrakın ve mahkeme kararının işleme eklenmek suretiyle saklanması gerekmektedir.

 

Adalet Bakanlığı HİGM’nin 06.05.2015 tarihli ve 2015-223/6536 sayılı görüşünde de “Noterlerin, dairelerinde sakladıkları vasiyetnameleri ya da kendileri tarafından düzenlenen sair ölüme bağlı tasarrufları yapanların ölümlerinin nüfus idaresince bildirilmesi halinde, yetkili sulh hakimine verilmek üzere, bu vasiyetname ve  sair ölüme bağlı tasarruf senetlerinin onaylı örneklerini Cumhuriyet başsavcılıklarına tevdii etmeleri gerekmektedir. Noterlerin bu yükümlülüklerini yerine getirdikten sonra bu hususta sorumluluklarının kalmayacağı değerlendirilmektedir.” denilmiştir. (2016/15 sayılı Genelge’ye bakınız.)

 

05- Mirastan feragat alt soyu ne şekilde etkiler?

Alt soyu etkileyip etkilemeyeceği taraflarca kararlaştırabilir mi?

 

Mirastan feragatte, saklı pay sahibi mirasçı, miras bırakanla yaptığı sözleşmeyle ileride doğacak mirasçılık hakkından tamamen veya bölümsel olarak vazgeçmektedir. Kendisine kalacak mirasla ilgili feragatte bulunan saklı pay sahibi mirasçısı, tüm terekeden feragat etmişse mirasçılık sıfatını kaybeder, terekeden istekte bulunamaz. Bölümsel feragat varsa feragat edenin mirasçılık sıfatı sona ermez, terekenin paylaşımına feragati kapsamında katılır.

Mirastan feragat bir karşılık alınarak veya alınmadan yapılabilir.

a) Bir karşılık alınarak yapılan feragatte, mirastan feragat edenin altsoyu kural olarak terekeden herhangi bir hak talep edemez.

b)   Bir karşılık alınmaksızın yapılan feragatte ise, kural olarak feragat edenin altsoyu bu sözleşmeden etkilenmez. Feragat edenin altsoyu, feragat edenin yerine geçmesinin söz konusu olması durumunda, onun miras hakkını iktisap eder.

Ancak TMK’nın 528’inci maddesi emredici bir hüküm olmadığından, yukarıda belirtilen her iki halde de bu esasların aksi kararlaştırılabilir.

Miras payından bir karşılık almadan yapılan feragatte ise feragat şahsi olduğundan altsoya etki yapmaz. Miras, mirastan feragat eden miras bırakandan önce ölmüş gibi miras hakkı altsoylarına geçer.

Bir karşılık alınarak yapılan feragatte; aksi kararlaştırılmamış ise feragat edenin altsoyu da, terekeden herhangi bir hak talebinde bulunamaz ve saklı payı da söz konusu olamaz.

Bir karşılık alınmadan yapılan feragatte; aksi kararlaştırılmamış ise feragat edenin altsoyu, terekedeki yasal payını (mirasbırakanın herhangi bir tasarrufu yoksa yasal payını, tasarrufu varsa saklı payını – TMK 505) alır. Ancak, miras bırakanla feragat eden mirasçı arasında aksi kararlaştırıldığı takdirde feragat edenin altsoyu bu durumda da terekeden herhangi bir hak talebinde bulunamaz ve saklı payı da söz konusu olamaz.

 

06- Mirastan feragat sözleşmesinin (miras sözleşmesinin) resmi vasiyet şeklinde yapılmaması iptal sebebi midir?

 

4721 sayılı TMK’nın 545 inci maddesi “Miras sözleşmesinin geçerli olması için resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir.

Sözleşmenin tarafları, arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar.” hükmünü içermektedir.

14. Hukuk Dairesinin 10.05.2016 tarihli ve E. 2016/404, K. 2016/5691 sayılı kararında* açıklandığı üzere, mirastan feragat sözleşmesinin TMK’nın 545 inci maddesi uyarınca resmi vasiyet şeklinde yapılması zorunludur. Bu şekle uyulmamasının mirastan feragat sözleşmesinin iptaline ve dolayısıyla noterin sorumluluğuna yol açacağı dikkate alınarak, bu sözleşmenin İşlem Formüllerinde yer alan örneklere uygun yapılmasına dikkat edilmelidir.

 

* “Mirastan feragat sözleşmesi, miras sözleşmelerinin bir başka çeşididir. Onun için bu sözleşmenin de diğer miras sözleşmeleri gibi Medeni Kanunun 533. maddesi gereğince resmi vasiyet şeklinde yapılması zorunludur. Vasiyetnamede tanıklarının, mirastan feragat sözleşmesinin taraflarının bu belgeyi okuduğunu, bunun son arzularını içerdiğine ilişkin beyanını kendi önlerinde yapıldığını, her iki tarafı beyanda bulundukları sırada tasarrufa ehil gördüklerini mirastan feragat sözleşmesine yazarak veya yazdırarak altını imzalamaları gerekir (TMK m. 534). Açıklanan kurallara uyulmaksızın düzenlenen miras sözleşmelerinin iptaline karar verilmesi gerekir. 14. HD 10.05.2016 T ve E. 2016/404, K. 2016/5691”

 

 

III- ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ

 

01- Ölünceye kadar bakma sözleşmesi kaç şekilde yapılabilir?

 

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, borçlar hukukuna ve miras hukukuna tabi olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır.

 

1) Borçlar hukukuna tabi ölünceye kadar bakma sözleşmesi:

Borçlar hukukuna tabi ölünceye kadar bakma sözleşmesinde, bakım alacaklısı bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini bakım borçlusuna sağlığında devretmekte, bakım borçlusu da bu devir karşılığında bakım alacaklısını ölünceye kadar bakmayı üstlenmektedir. (6098 s. TBK  611 inci madde)

 

 

 

2) Miras hukukuna tabi ölünceye kadar bakma sözleşmesi:

Miras hukukuna tabi ölünceye kadar bakma sözleşmesinde, bakım alacaklısı mal varlığının tamamını veya bazı mal varlığı değerlerini bakım borçlusuna miras sözleşmesiyle ölümünden sonra bırakmakta, bakım borçlusu da bunun karşılığında bakım alacaklısını ölünceye kadar bakmayı üstlenmektedir. Diğer bir anlatımla, yüklendiği yükümlülüğe karşı bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından miras sözleşmesiyle mirasçı olarak atanmışsa ya da kendisine belirli bir mal bırakılmışsa miras hukukuna tabi ölünceye kadar bakma sözleşmesinden söz edilir. Burada bakım alacaklısının yaşadığı sürece yerine getirmesi gereken bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Buna karşılık bakım borçlusu, bakılacak kişiye Kanun ve sözleşme hükümleri doğrultusunda ölünceye kadar bakmak ve ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.

Miras hukukuna tabi ölünceye kadar bakma sözleşmesi de iki şekilde;

a) Miras sözleşmesiyle, bakım alacaklısının mirasının tamamını ya da belirli bir oranını bakım borçlusuna bırakması (mirasçı ataması yapması) (6098 s. TBK  611/2, 4721 s. TMK 516, 527 inci maddeler),

b) Miras sözleşmesiyle, bakım alacaklısının sadece belirli malını bakım borçlusuna bırakması (4721 s. TMK 517, 527 inci maddeler),

suretiyle yapılabilir.

 

02- Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ana, baba, çocuk ve eşler arasında yapılabilir mi?

 

Bir kimsenin ana  ve babasına veya eşine bakmakla yükümlü bulunması nedeniyle, bakma görevinin sınırını zorlayacak şekilde özel bakıma muhtaç olması durumu hariç bunlar arasında yapılan ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin yapılamayacağı yönünde Yargıtay’ın eski yıllarda verdiği (2. HD’nin 15.1.1974 tarihli ve E. 8154, K. 180 sayılı kararında olduğu gibi) kararları olması nedeniyle, ana, baba, çocuk ve eşler arasında ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılıp yapılamayacağı hususunda uygulamada tereddütler yaşanmaktadır.

Önceki yıllarda bu yönde verilmiş kararlar bulunmakta ise de, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, daha sonra verdiği ve yerleşmiş bulunan kararlarında ana, baba, çocuk ve eşler arasında da ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılabileceğini kabul etmiştir. Bu kararlardan:

20.6.2002 tarihli ve E. 4410, K. 4858 sayılıda, “Medeni Kanun hükümleri gereğince karı-kocanın birbirlerine bakıp gözetme yükümlülükleri bulunmakta ise de, bakım sözleşmesinin taraflarının karı koca olması sırf bu nedenle sözleşmenin geçersiz sayılmasını gerektirmez.”

8.3.2004 tarihli ve E. 2004/205, K. 2004/1585 sayılıda “Ana oğul arasında ölünceye kadar bakma akdinin yapılmasını engelleyen yasal bir hüküm yoktur. Bunlar arasında yapılacak bakıp, gözetme sözleşmesinin geçerliliği için bakım alacaklısı ananın sözleşmenin yapıldığı sırada özel bakıma muhtaç bulunması da koşul değildir.”

08.06.2010 tarihli ve E. 2010/4097, K. 2010/6682 sayılıda da “Borçlar Kanununun 511. maddesi, bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bakım alacaklılarının akit anında özel bakıma muhtaç durumda olmasını aramak kanunda bulunmayan bir unsur ilave etmek olur. Aksi kararlaştırılmadıkça akdin, bakım alacaklısına sağladığı menfaatler sosyal durumuna uygun ikamet, beslenme ve giyinme, görüp gözetme gibi ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.”

Denildiğinden bu sözleşmelerin, özel bakıma muhtaç olup olmadığına bakılmaksızın ana, baba, oğlu, karı, koca arasında yapılması mümkün bulunmaktadır.

 

03- Ölünceye kadar bakma sözleşmesine sadece taşınmazlar mı konu olabilir?

 

6098 sayılı TBK ’nın 611 inci maddesinde, bakım alacaklısının bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini devretme borcundan,

4721 sayılı TMK’nın 527 nci maddesinde de miras bırakanın (bakım alacaklısının) mirasını veya belirli malını bırakma yükümlülüğünden,

Bahsedilmiş olup, taşınmaz ibaresine yer verilmemiştir. Dolayısıyla bunların mutlaka taşınmaz olması gerekmemekte, para, banka mevduatı, araç gibi sair taşınır malların da ölünceye kadar bakma sözleşmesine konu olması mümkün bulunmaktadır.

 

 

IV- MİRASA BAĞLI DİĞER İŞLEMLER

 

01- TMK’nın 669 uncu maddesi uyarınca, mirasbırakan tarafından verilmek istenen denkleştirme beyanının ne şekilde yapılması gerekir?

 

Noterliklere başvuran bazı iş sahipleri, bir karşılık almaksızın alt soylarına yaptıkları kazandırmaların denkleştirmeye tabi olmasını istemediklerine dair beyanda bulunmak ve bu beyanlarını kazandırmada bulundukları alt soylarına da tebliğini talep etmektedirler. Karşılıksız kazandırmaların mirasbırakanın sağlığında yapılmış ve tamamlanmış olmasına karşılık, bu işlemin ölümden sonra dikkate alınması ve değerlendirilmesi nedeniyle, bu tip taleplere ait işlemlerin ölüme bağlı bir tasarruf olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ve ne şekilde yapılması gerektiği hususunda uygulamada tereddüt edilmektedir.

 

TMK’nın 669 uncu maddesinin ikinci fıkrası “Mirasbırakanın çeyiz veya kuruluş sermayesi vermek ya da bir malvarlığını devretmek veya borçtan kurtarmak ve benzerleri gibi karşılık almaksızın altsoyuna yapmış olduğu kazandırmalar, aksi mirasbırakan tarafından açıkça belirtilmiş olmadıkça, denkleştirmeye tabidir.”

672 nci maddesi de “Yapılan kazandırma miras payını aştığı takdirde mirasçı, mirasbırakanın bunu kendisine bırakmak istediğini ispat ederse, bu fazlalık denkleştirmeye tabi olmaz. Diğer mirasçıların tenkise ilişkin hakları saklıdır.”

Hükümlerini içermektedir.

 

Madde metinlerinden açıkça anlaşılacağı üzere, karşılıksız kazandırmanın denkleştirmeye tabi olmaması için:

a) Bu durumun mirasbırakan tarafından açıkça belirtilmesi,

b) Mirasçının da, bu durumu kanıtlaması,

zorunludur.

 

Mirasbırakan, sağlığında altsoyuna yaptığı ve tamamlanmış olan kazandırmaların denkleştirmeye tabi olmadığına ilişkin iradesinin ölümünden sonra anlaşılabilmesi için noterlikte bir beyan tespiti yaptırabilir ve bu beyanın ilgililere tebliğini de isteyebilir.

Mirasbırakanın, sağlığında altsoyuna yaptığı ve tamamlanmış olan kazandırmaların denkleştirmeye tabi olmadığına ilişkin bir beyanı ölümünden sonra dikkate alınması ve değerlendirilmesi gereken bir husus olmakla birlikte ölümünden sonra gerçekleşecek bir tasarruf niteliğinde değildir. Mirasbırakan, noterlikte yaptıracağı bu yöndeki beyanı ile sağlığında yaptığı bu tasarrufla ilgili irade ve amacının mirasçılara ulaşmasını sağlamaktadır. Ancak miras bırakanın iradesinin açıklanmasının ne şekilde yapılacağı, bir şekle tabi olup olmadığı TMK’nın 669 uncu maddesinde belirtilmemiş ve dolayısıyla bununla ilgili bir şekil şartı getirilmemiştir. Miras bırakanın bu beyanının geçerliliği için ölüme bağlı tasarruf şekillerinden birine uyulması zorunluluğu bulunmamaktadır. Kazandırıcı işlem bir şekle bağlı olsa bile, miras bırakanın bu iradesi şekle bağlı değildir.

Altsoya yapılan kazandırmaların denkleştirmeye tabi olmadığına ilişkin mirasbırakanın iradesinin olup olmadığını kanıtlamak, Yargıtay 2. HD’nin 17.12.2009 T,  E. 2009/14753, K. 2009/21912 sayılı kararında da açıklandığı üzere*, TMK’nın 672 nci maddesi gereğince lehine tasarrufta bulunulan mirasçıya aittir. Bu mirasçı, mirasbırakanın noterlikte tespit edilmiş beyanını, diğer mirasçılara tebliğ edilmiş ise tebliğ kayıtlarını kanıt olarak gösterebilir.

Mirasbırakanın, altsoyuna yapmış olduğu kazandırmaların denkleştirmeye tabi olmadığına dair beyanının tespiti ve bunun ilgililere tebliğ edilmesi isteği varsa, işlemin imza onaylı beyan tespiti şeklinde yapılması ve istediği kişilere de tebliğe gönderilmesi mümkün bulunmaktadır.

 

*“… net tereke tutarının belirlenmesi, buna göre davalının yasal miras payının hesaplanması, ondan sonra davalıya yapılan kazandırmaların ölüm günündeki değerine bakılması, eğer bu değer, davalının miras payından az ise mahsuba gidilmesi, çok  ise, mirasbırakanın bu fazlalığın ona kalmasını istediğini davalı ispat ettiği takdirde, bu fazlalığın denkleştirmeye tabi tutulmaması (TMK m. 672), mirasbırakanın çıkan fazlalığının davalıya bırakılmasını istediği davalı tarafından ispat edilemezse, davalıya yapılan kazandırmaların değerinden davalının miras payını aşan bölümünün davacılara miras payları oranında dönmesi gerekir. 2. HD 17.12.2009 T,  E. 2009/14753, K. 2009/21912

 

Haluk Necdet TEKİN

TNB Eğitim, Sağlık,

Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Vakfı

Hukuk Danışmanı ve Eğitmeni