NOTERLİK İŞ VE İŞLEMLERİ - DEĞİŞİK KONULAR - HALUK NECDET TEKİN- TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ BAŞKAN DANIŞMANI

HALUK NECDET TEKİN (T.N.B BAŞKAN DANIŞMANI) - TÜM MAKALELERİ


 

DEĞİŞİK KONULAR

 

 

1- AT AM A H ALİND E REV DEN AYRIL M A, REV E B L AM A VE DE VİR İ ŞLEMLERİ

Noterlik Kanununun 49 uncu maddesinin;

1 nci fıkrası “Her ne sebeple olursa olsun bir noterliğin boşalması halinde, durum, o noter veya noterlikte imzaya yetkili kimse tarafından derhal Cumhuriyet Savcılığına yazı ile bildirilir. Cumhuriyet Savcısı, keyfiyeti Adalet Bakanlığına, noter odasına ve noter ölmüşse bilinen mirasçılarına bildirmekle beraber, hesap ve işlemlerini en çok iki aylık bir süre içi nde inceleyerek evrak, defter, belge ve emanetleri bir tutanakla vekile devreder ve düzenleyeceği raporu tutanağın bir örneği ile birlikte Adalet Bakanlığına yollar.”

3 üncü fıkrası da “Birinci fıkranın evrak, defter, belge ve emanetlerin vekile devri hakkındaki hükümleri, noterlik dairesinin, noterden notere, vekilden notere ve vekilden diğer bir vekile devri hallerinde de uygulanır.”

Hükümlerini içermektedir.

At anan noterin bulunduğu yerden a yrılması:

Başka yere atanan noter, kendisi ya da varsa imza yetkili kâtibi ayrılmayı Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı geldiği takdirde vekile devir teslim yapılır. Cumhuriyet savcısının hemen devir teslim için gelmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. İki aylık süre içinde hesap ve hesapları inceleme ve devir işlemlerini yapma yetkisi vardır. Ancak genellikle hemen gelmekte ve devir teslim işlemleri yapılmaktadır.

Noterlikte, imza yetkili kâtip yoksa yetkilendirilecek adalet memurunun başlaması beklenecek ve başlaması üzerine, memurun başladığı ve noterin ayrıldığı Cumhuriyet savcılığına bildirilecek ve devir teslim işleri yukarıda belirtildiği şekilde yapılacaktır.

Devir teslim için iki aylık süresi olan Cumhuriyet savcısının gelmemesi halinde noter dilediği takdirde ayrılma yazısını Cumhuriyet savcılığına verdikten sonra ayrılabilir.

Teminatın iadesi Cumhuriyet savcısının hesapları incelemesi ve devir teslim yapmasından sonra mümkündür.

Noterin atandığı yerde başlaması:

Başka bir yere atanan noter, atandığı yerdeki Cumhuriyet başsavcılığına başvurarak, göreve başladığını bildirir ve Noterlik Kanununun 49 uncu maddesine göre noterlik dairesinin devir teslim işlemlerinin yapılması isteğinde bulunur.

Atandığı yere giden noterlerimizin bir kısmı göreve başlamak için devir teslim için Cumhuriyet savcısının gelmesini beklemektedir. Atanan yerde göreve başlanması için başlama yazısının Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi yeterlidir. Cumhuriyet savcısının devir ve teslim işlemlerini yapması şart değildir. Bu yazının gönderilmesinden sonra noter işlemleri imzalayabilir. Diğer bir ifadeyle o yerdeki görevi başlar. Aynı gün veya daha sonra iki aylık süre içinde Cumhuriyet savcısının gelmesi üzerine de devir teslim işlemleri yapılır.

Noterliğin devir ve teslimi, ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek “Devir, Tespit ve Teftiş Tutanağı“ ile yapılmalıdır. (Ek. 3, 3/a).

Noterlik, mühürlerinin, mühür beratları ile birlikte teslim alınmasına dikkat edilmeli, beratlar yoksa durum tutanakta belirtilmeli ve daha sonra da yasal düzenlemeye uygun beratlı mühür için başvuruda bulunulmalıdır.

 

2-ATAMALARDA YATIRILMASI GEREKEN TEMİN ATIN NE Ş EKİLDE H E-

S APL AN AC AĞI

Noterlerin yatırmaları gereken teminata ilişkin hükümlere Noterlik Kanununun 38 inci maddesinde yer verilmiştir. Buna göre;

İlk ataması yapılan veya yer değiştiren noterler, göreve başladıkları tarihten itibaren iki ay içinde, noterliğin bir yıllık gayrisafi gelirinin % 5'i nispetinde, ilk yılı takip eden yıllarda da bir evvelki yıla ait fiili gayrisafi gelirlerinin % 1 ini o yılın Şubat ayı sonuna kadar teminat olarak verirler.

Örneğin; 1 Ağustos 2019 tarihinde göreve başlayan noter, iki ay içinde (30 Eylül 2019 günü bitimine kadar) % 5 lik teminatı yatırması yanında, 2020 yılı Şubat ayı sonuna kadar da önceki yılda atandığı yerdeki fiilen çalıştığı günün (1.8.2019 – 31.12.2019 arasındaki sürenin) gayrisafi gelirinin % 1’ni yatıracaktır.

Şubat ayı sonundan önce göreve başlanması halinde (örneğin 2 Ocak, 15 Şubat 2020 gibi), sadece iki aylık süre içinde % 5’lik teminat yatırılacak, atandığı yerde önceki yıla ait bir çalışması olmadığı için ayrıca 2020 Şubat ayı sonuna kadar % 1’lik bir teminat yatırılmayacaktır.

 

3- K ÂTİP LERE İ MZ A YETKİS İ VERİLMESİ

Noter, Noterlik Kanununun 36. maddesi ile Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 73. maddesine göre; kendisine yardım etmek  üzere, başkâtibine veya kâtibine imza yetkisi verebilir.

İmza yetkisi verilen personele, noter tarafından Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 74. maddesi hükmüne göre yetki belgesi verilir. Bu belgede ilgilinin adı, soyadı, sıfatı, yetkinin verildiği tarih, yemini yaptıran mahkemenin adı, yetki sınırları, yetkinin kullanılacağı zaman ve yer belirtilir. Ayrıca yetkinin öncelik sırası yazılır ve fotoğraf yapıştırılarak, belge noterce onanır.

Kâtip adaylarına imza yetkisi verilemez.

Tek kâtiple çalışan noterliklerde, kâtibin üç ayını tamamlama şartı aranmaz. İlk defa noterlikte çalışmaya başlamış olanlar, Yönetmeliğin 9. maddesi gereğince kâtip adayı olarak işe başlayabilirler. Bunlar, ancak altı ayın sonunda noterinin uygun rapor vermesi halinde kâtip sıfatını kazanırlar. Kâtip adaylarına imza yetkisi verilemeyeceğinden, ilk defa noterlikte göreve başlayanlara hiçbir şekilde imza yetkisi verilemeyeceğinin dikkate alınması icap etmektedir. Kâtip adayı konumunda olan görevlilerin, altı ayın ve ya bir yılın sonunda noter tarafından kâtip olmalarına karar verildiği takdirde bu kişilere; eğer o noterlikte baş ka bir kâtip bulunmamakta ise hemen, başka bir kâtip mevcut is e üç a y çalışmasından sonra imza yetkisi verilebilir.

En çok tereddüt edilen bir husus, daha önce kâtip sıfatını kazanan, ancak çalıştığı noterlikten ayrıldıktan sonra başka bir noterlikte çalışmaya başlayan bir kâtibe hemen imza yetkisi verilip verilmeyeceğidir. Kanunda açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, konu 1981 yılında Yönetim Kurulunda görüşülmüş ve 24 25.4.1981 tarihli toplantıda 53 sayı ile “daha önce bir noterlikte çalışıp, asaleti onaylanan noterlik memurunun yeniden adaylığa tabi tutulmadan noter kâtibi olarak atanabileceğinin ve kendisine imza yetkisi de verilebileceğinin Taşova C. Savcılığına yazılmasına ve keyfiyetin Samsun Noter Odası Başkanlığına duyurulmasına” karar verildiğinden, bu durumda olan bir katibe, daha önce katip olarak çalıştığına dair ilgili noter odasından gereken yazının alınmasından sonra üç ay beklemeksizin imza yetkisi verilebilir.

9 numaralı birleştirilmiş genelgenin 2/b maddesinde açıklandığı üzere; noterliğin boşalması halinde ayrılan noter tarafından verilmiş imza yetkileri kendiliğinden kalkacağından, noter vekillinin veya atanacak noterin istediğine yeniden imza yetkisi vermesi ve verilen bir yetkinin kullanılmasına esas teşkil ettiğinden, daha önce yapılan yeminlerin nazara alınmayıp yeniden yemin yaptırılması gerekmektedir.

Noter, başkâtip veya kâtiplerden birisine imza yetkisi vereceği zaman Cumhuriyet başsavcılığına yazı yazarak, bunlara yemin ettirilmesini talep eder. Cumhuriyet başsavcılığı bu yazı üzerine noterin bağlı bulunduğu asliye hukuk mahkemesinden yemin ettirilmesini talep eder.

İmza yetkisi verilen personelin yemininin yapılması, Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 74. maddesine göre sağlanır. Yemini yaptıran mahkeme tutanağı en az üç nüsha olarak tanzim eder. Bu yemin tutanağının;

-Bir nüshası, noter odasına gönderilir.

-Bir nüshası, noterlikte,

-Bir nüshası da mahkemede saklanır.

İmza yetkisi verilen personelin, imza örnekleri Noterlik Kanununun 39/2 ve Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 64. maddesine göre yetki belgesinin düzenlendiği tarihten itibaren 15 gün içinde;

-Bulunduğu yer valiliğine,

-Adalet Bakanlığına,

-Türkiye Noterler Birliğine,

-Noter odasına,

gönderilir.

Noterlik Kanununun 71/B maddesi gereğince, mirasçılık belgesi ile terk eden eşin ortak konuta davet edilmesi işlemlerinin bizzat noterler tarafından yapılması zorunludur. Ancak, noterlik dairesinde imza yetkisi verilmiş hukuk fakültesi mezunu görevli veya noter stajyeri mevcut ise belirtilen işlemler bunlar tarafından da yapılabilir.

Noterlik dairesinde çalışmak üzere işe alınan hukuk fakültesi mezunu personelin adaylık süresi dolmadan mirasçılık belgesi yanında diğer evrakı da imzalama yetkisi bulunmamaktadır. Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 12.03.2012 tarihli ve 3247/6369 sayılı görüşünde; “… noterliklerde işe alınan hukuk fakültesi mezunları, Noterlik Kanununun

36. ve Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 73. maddeleri gereğince kendilerine imza yetkisi verildikten sonra, mirasçılık belgesi verilmesi ve terk eden eşe ihtar gönderilmesi işlemlerini ve mevzuatın kendilerine tanıdığı diğer işlemleri yapabilirler. Bu sebeple, noterliklerde işe alınan hukuk fakültesi mezunlarının, Noterlik Kanununun 36. ve Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 73. maddeleri gereğince kendilerine imza yetkisi verildikten sonra, mirasçılık belgesi verilmesi ve terk eden eşe ihtar gönderilmesi işlemlerini ve mevzuatın kendilerine tanıdığı diğer işlemleri yapabilecekleri düşünülmektedir.” denilmiştir.

Bu görüş doğrultusunda, hukuk fakültesi mezunlarının noterliklerde işe alınmasıyla imza yetkisi verilmesinde, Noterlik Kanununun 36 ve 44’üncü; Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin de 9 ve 73’üncü maddeleri hükümleri doğrultusunda hareket edilmesi gerekmektedir.

Noter, gerekli gördüğü takdirde imza yetkisini her zaman geri alabilir. İmza yetkisini geri aldığı takdirde durumu Cumhuriyet başsavcılığı kanalı ile Adalet Bakanlığına, Noterler Birliğine, bulunduğu yer valiliğine ve noter odasına bildirir. İstediği takdirde de masrafların kendisi tarafından karşılanması suretiyle, imza yetkisinin geri alındığının bir gazetede ilan edilmesini noter odasından isteyebilir.

 

4- AT AN AN NOTERİN PERSONELLE YENİDEN SÖZLEŞME Y APM AS I GE REKİR Mİ?

Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında kâtip ve hizmetlilere verilecek ücretlerde uygulanacak esaslara yer verilmiş ve bunlardan birisi de “Noterin ayrılması veya ölümü halinde, yeni atanacak noterle kâtip ve hizmetliler arasında yeniden bir ücret sözleşmesi yapılacağından, bunların geçmiş terfi süreleri bu sözleşmelerde nazara alınır” hükmüdür. Bu hüküm, yeni atanacak noterle kâtip ve hizmetliler arasında yeniden bir ücret sözleşmesi yapılacağını öngörmektedir.

Noter kâtipleri ve adayları ile yapılan sözleşmelerden sonra, ücretlerde yapılacak değişikliklerde sözleşmelerin yenilenip yenilenmeyeceği hususunda yaşanan tereddütler nedeniyle görüş isteminde bulunulması üzerine, Adalet Bakanlığı gönderdiği 2 Ağustos 1979 günlü

 

ve 21629 sayılı yazıyla da; “… Noterlik Kanununda ve İş Kanununda noter ile personeli arasındaki yazılı sözleşmelerin tadillerinin de yazılı şekilde yapılacağına dair bir hüküm yer almamış ise de, Borçlar Kanununun bu tür akitler için de geçerli olan 12. maddesinde (6098-13) “Kanunen tahriri olması lâzım olan bir akdin tadili dahi tahriri olmak lâzımdır” denilmesi ve aynı Kanunun 313 üncü maddesi (6098-393) ile 1475 sayılı İş Kanununun 11. maddesinin 5. Bendinde (48578 ve 32) ücretin, hizmet sözleşmesinin esas şartlarından birisi olduğunun açıkça belirtilmesi nedeniyle, noter ile personeli arasında yazılı şekilde yapılması zorunlu olan sözleşmelerin tadili niteliğini taşıdığı kuşkusuz bulunan ücret artışlarının da yazılı şekilde sözleşmeye bağlanması gerektiği, bundan dolayı ortaya çıkabilecek güçlük ve külfetlerin bu uygulamadan vazgeçilmesini mümkün kılamayacağı  düşünülmektedir” yönünde görüş bildirmiştir.

Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan hüküm ve Adalet Bakanlığının belirtilen görüşü nedeniyle başka bir yere atanan noter mevcut personel ile yeni sözleşme yapmakta ve her yıl yapılan ücret değişiklikleri nedeniyle de birer yıllık yeni sözleşmeler imzalamaktadırlar.

Bu durum 4857 sayılı İş Kanununda yer alan hükümlere uygun değildir. Bu Kanunun;

“İşyerinin veya bir bölümünün devri” başlıklı 6 ncı maddesi “İşyeri veya işyerinin bir bölümü hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.”

11 inci maddesinin ikinci fıkrası da “Belirli süreli sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir.”

Hükümlerini içerdiğinden atanan noterin atandığı yerdeki personelin mevcut olan sözleşmeleri de bütün hak ve borçları ile birlikte kendisine geçer. Bu sebeple yeni bir sözleşme yapılması gerekmemektedir.

Adalet Bakanlığı 1979 yılında verdiği görüşte, ücretlerle ilgili değişikliklerin sözleşme tadili olduğunu ve yeni bir sözleşme yapılması gerektiğini bildirmiş ise de, 4857 sayılı İş Kanununun 22 nci maddesinde yer alan hüküm bu zorunluluğu ortadan kaldırmıştır. Bu madde; “İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17 ila 21 inci madde hükümlerine göre dava açabilir.

Taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilir. Çalışma koşullarında değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz. hükmünü içerdiğinden, sözleşmede değişiklik yapılmadan, esaslı değişiklik niteliğinde olan yerine, çalışma koşullarına, türüne ve ücret azaltma ve artırımına ilişkin değişikliklerde, bu madde gereğince yazılı bildirim yapılması yeterlidir.

 

5- TES CİL DEFTERLERİ VE V ASİYET ( ÖLÜME B AĞLI T AS AR R UFL AR ) HRİS T DEFTERİ

Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 46 55 inci maddelerinde noterliklerde tutulacak defterlere ve bu bağlamda 49 uncu maddede de tescil defterlerine ilişkin bilgilere yer verilmiştir. Bu madde gereğince noterliklerde iki adet tescil defteri tutulmaktadır. Bunlar;

1-Mülkiyetin saklı tutulması kaydıyla yapılan satışların tesciline ait defter,

2-Kanunların tescilini emrettiği akit ve işlemlerin kaydına mahsus tescil defteridir. Mülkiyetin saklı tutulması kaydıyla yapılan satışların tescili zorunluluğu 4721 sayılı TMK’ nin 764 üncü maddesi hükmü gereğidir. Bu madde gereğince, başkasına devredilen bir malın mülkiyetinin saklı tutulması kaydı, ancak resmî şekilde yapılacak sözleşmenin devralanın yerleşim yeri noterliğinde özel siciline kaydedilmesiyle geçerli olur.

Kanunların tescilini emrettiği sözleşmelerin tesciline örnek olarak da 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre noterliklerde onaylanacak ya da düzenlenecek ihale sözleşmelerinin aynı Kanunun 57 nci maddesi gereğince tescil edilmesi gösterilebilir.

Bu iki defter yukarıda belirtilen kanun hükümleri gereğince tescil edilmektedir. Noterliklerde bu iki defter ayrı ayrı tutulabildiği gibi tek defterde iki ayrı bölüm olarak da tutulabilmektedir. İşlem yapıldıktan sonra tescil defterine işlenir ve Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 23 üncü maddesi gereğince de evrakın üzerine defterin sırası belirtilmek suretiyle tescil edildiği yazılır.

Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 49 uncu maddesinde iki tescil defterine yer verilmesinden sonra son fıkrada “Ayrıca, noterler dairelerinde yapılan vasiyetname ve sair ölüme bağlı tasarruf işlemlerini, vasiyette veya tasarrufta bulunan ilgilinin soyadına göre tutulacak bir fihrist defterine işlem tarih ve numarasını da belirtmek suretiyle kaydederler” şeklinde bir hükme yer verilmiştir.

Vasiyet Fihrist Defteri, bir tescil defteri değildir. Zira vasiyetnamelerin ya da diğer ölüme bağlı tasarrufların tescil edileceklerine ilişkin bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Bu defter, önemli nitelikte olan bu işlemlere kolaylıkla ulaşabilme amacıyla Noterlik Kanunu Yönetmeliğiyle getirilen bir uygulamadır. Önemine binaen bu madde yerine ayrı bir maddede düzenlenmesi daha uygun olurdu, ancak burada yer verilmiştir. Gerek düzenleme şeklinde yapılan gerekse açık veya kapalı olarak saklanmak üzere verilen vasiyetnameler ile diğer ölüme bağlı tasarruflar (miras sözleşmeleri) maddede açıklandığı şekilde bu deftere kayıt edilir.

 

6- V ASİYETN AM ELERİN S AKL ANIŞ Ş EKİLLERİ

Vasiyet edenler vasiyetnamelerini, düzenleme şeklinde yapabilecekleri gibi, el yazısıyla yazdıkları vasiyetnamelerini açık ya da kapalı olarak saklanmak üzere noterliklere verebilirler.

DÜZENLEME ŞEKLİNDE YAPILAN VASİYETNAMELER: Noterler, vasiyetçinin ölümünün nüfus idaresi tarafından bildirilmesi veya resmi bir belge ile ispatı halinde, aslı cilbentte bulunan vasi yetnamenin örneğini, yetkili sulh hâkimine verilmek üzere Cumhuriyet başsavcılığına gönderirler.

Uygulamada, vasiyetçinin ölümünün bildirilmesi durumunda işlemin örneğinin çıkarılması yaratacağı zorluk, örnek ücretinin tahsil edilemeyeceği dikkate alınarak yapılan işlemden bir örnek fazladan çıkarılmakta ve zarfa konularak saklanmaktadır. Bu, vasiyetin veya ölüme bağlı tasarrufun aslı değildir, örnekleridir. Devir teslim sırasında bu zarflar teslim alınan vasiyetnameler olarak kabul edilmekte ise de, bu vasiyetnamelerin tamamının teslim alındığı anlamını taşımaz. Örneği çıkarılmamış vasiyetnamelerin bulunması da mümkündür.

Öldüğü bildirilen vasiyetçinin zarf içinde, ayrı bir dosyada ya da işleme ekli olarak saklanan bir vasiyetname örneği mevcut değilse, cilbentte bulunan asıldan bir örnek çıkarılarak mahkemeye gönderilmelidir.

Vasiyetnamelerin teslim  alınmasında bu örnekler  değil, fihrist  defteri kayıtları esas alınmalıdır.

EMANETE ALINMAK ÜZERE VERİLEN VASİYETNAMELER: Bu tür vasiyetnameler vasiyetçinin el yazısı ile yazılanlardır. Sadece emanet hükümleri uygulanmak suretiyle emanete alınmalıdır. Açık veya kapalı olarak verilebilir. Noterlik Kanununun 63 üncü maddesi hükmü doğrultusunda saklanır. Uygulamada genellikle zarf içinde teslim alınmakta ve Noterlik Kanununun 101 nci maddesine uygun tutanak düzenlenmektedir. Güvenliğin sağlanması için zarfın üzerine mühür konulması ve vasiyetçi ile noterin isimlerinin yazılması ve imzalarının atılması uygun olur.

Konuya ilişkin ayrıntılı açıklamalara 18 no.lu birleştirilmiş genelgede yer verilmiştir.

 

7- V ASİYETN AM ENİ N TÜM S AYF AL AR IN IN T ANIKL AR T AR AFIND AN İ M-

Z AL AN M ASI GE REKİR Mİ ?

Vasiyetnamelerde dinlenen tanıkların işlemin tüm sayfalarını imzalayıp imzalayamayacakları hususunda noterliklerde farklı uygulamalar yapılmaktadır. Bazı noterliklerde, birden çok sayfayı içeren vasiyetnamelerde tanıklara da her sayfanın imzalatılmasına karşılık bazı noterliklerde sadece isimlerinin yer aldığı kısımlar imzalatılmaktadır. Bu farklılık çoğu kez sahiplerinde de kuşkulara yol açmaktadır.

Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 132 nci maddesi “Düzenlenme veya onaylama şeklinde yapılan noterlik işlemlerinin birden fazla sayfayı kapsaması halinde, kanunen ilgili tarafından imzalanması zorunlu asıl veya örneklerin her sayfasının ilgili ve noter tarafından imzalanması gereklidir.”, NK 72 nci maddesinin ikinci fıkrası da “İlgili, belgelendirme isteminde bulunan kişidir.” hükümlerini içermektedir.

Tanık işlemi yaptıran ‘belgelendirme isteminde bulunan/vasiyet  yaptıran”  kişi değil, TMK’nın 532 nci maddesi gereğince işleme katılan kişi olup, NK’nın 72 ve 132 nci maddelerinde sözü edilen “ilgili” kapsamına girmemektedir. Bu sebeple, birden fazla sayfayı içeren vasiyetnamelerde tanıkların her sayfayı imzalamaları gerekmemekte, sadece tanık olarak isimleri açılan yerleri imzalamaları yeterli bulunmaktadır.

Ayrıca, her sayfanın tanıklara imzalatılmasının vasiyetnamenin içeriğinin tanıklarca bilinmesinin istemediği durumlarda (TMK 534) tanıklarca öğrenildiği anlamını da taşıyabileceği ve bunun da noterin sorumluluğuna yol açabileceği unutulmamalıdır.

 

8- TEK YA D A BİR LİKTE VEK ÂLET VERİLMESİNDE DİKK AT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR NELERDİR?

TBK ’nin 511’inci maddesinde Bir kişiye birlikte vekâlet verenler , vekile karşı müteselsil olarak sorumludurlar.

Vekâleti birlikte üstlenenler , vekâletin ifasından müteselsil olarak sorumludurlar ve yetkilerini başkalarına devir hakları olmadıkça, vekâlet vereni, ancak birlikte yaptıkları fiil ve işlemleriyle borç altına sokabilirler” hükümlerine yer verilmiştir. Madde metninden anlaşılacağı üzere, vekâlet verenler tek ya da birden fazla olabileceği gibi, vekâleti üstlenen veki ller de tek ya da birden fazla olabilir.

a) Vekâlet verenler yönünden tek ve birlikte vekâlet : Tek vekâlet:

Tek bir kişi tarafından yine tek bir kişiye vekâlet verilmesi ya da birden fazla kişinin aynı vekâletname içinde tek kişiye kendilerinin ayrı ayrı (münferiden) temsil edilmek üzere vekâlet vermesi tek vekâlet niteliğindedir.

Tek vekâlette vekil, birden fazla kişi tarafından yetkilendirilmiş ise, vekâlet verenlerin her birini ayrı ayrı temsil eder, her biri adına ayrı ayrı iş ve işlemleri yapar.

Birlikte vekâlet:

Birden fazla kişi tarafından aynı vekâletname içinde, aynı iş için kendilerini birlikte temsil etmek üzere bir kişiye vekâlet verilmesi halinde vekâlet verenler yönünden birlikte vekâletten söz edilir. Vekil, yetki verilen ve işlemi yetkiyi veren birden fazla kişi adına yapar.

 

TBK ’nin 511’inci maddesi hükmü gereğince bu kişiye birlikte vekâlet verenler, vekile karşı müteselsil olarak sorumludurlar.

b) Vekâleti üstlenenler (vekiller) yönünden tek ve birlikte vekâlet :

 

Tek vekâlet:

Tek bir kişi tarafından yine tek bir kişiye vekâlet verilmesi ya da aynı vekâletname içinde birden fazla kişiye, temsil yetkisini ayrı ayrı (münferiden) kullanmak üzere yetki verilmesi tek vekâlet niteliğindedir.

Tek vekâlette, aynı vekâlette birden fazla kişiye yetki verilmiş ise, vekillerin her biri bağımsız şekilde bu yetkileri kullanır, vekâlet veren adına ayrı ayrı iş ve işlem yaparlar.

Birlikte vekâlet:

Aynı vekâletname içinde birden fazla kişiye, temsil yetkisini birlikte kullanmak üzere yetki verilmiş ise birlikte vekâletten söz edilir. Birlikte vekâlette, HMK’nin 75 inci maddesinde yer verilen istisna dışında vekillerin beraber hareket ederek, ve işlemleri birlikte yapmaları zorunludur. Birlikte vekâlet konusunda HMK’ de farklı ayrı bir düzenleme yapılmış ve 75 inci maddede “Dava için birden fazla vekil görevlendirilmiş ise vekillerden her biri, vekâletten kaynaklanan yetkileri, diğerinden bağımsız olarak kullanabilir” hükmüne yer verilmiştir.

(Burada sözü edilen birlikte hareketten maksat, kendisine vekâlet verilenlerin hep birlikte aynı anda hareket etmeleri değildir; kendisine vekâlet verilenler zaman itibariyle aynı anda hareket edebilecekleri gibi, birbiri ardına da hareket edebilirler. Bu son halde, kendisine vekâlet verilenlerden en sonuncusunun irade beyanı ile hukukî işlem tamamlanır. Bu tür vekâlette, kendisine vekâlet verilmiş olanlar, birbirlerine alt vekâlet veremeyecekleri gibi, bir hukukî işlemi tek başına yapma yetkisini de veremezler. “Prof. Dr. Süha TANRIVER Noterlik Açısından Vekâlet (Temsil) NOTEV-(Noterlik Hukuku Araştırma Enstitüsü”)

Uygulamada sık karşılaşılan ve tereddüt edilen konulardan birisi de, vekâletn a-

mede bir açıklık bulunmaması durumunda birden fazla kişi tarafından verilen ya da

birden fazla kişiye verilen vekâletlerde temsilin tek mi yoksa birlikte mi olduğu hus usudur. Öğretide, birden fazla kişi tarafından verilen ya da birden fazla kişiye verilen vekâletlerde, tek vekâlet olduğu anlaşılamıyorsa, kural olarak birlikte vekâletin varlığı kabul edilmektedir.

Vekâletin kullanımı sırasında anlaşmazlık ve sıkıntılara yol açmaması bakımından birlikte vekâletnamelerde (YETKİNİN ŞEKLİ: “Bizi birlikte temsil etmek üzere”, “Hepimiz adına ve hepimizi birlikte temsil etmek üzere”, “Her birimizi ayrı ayrı temsil etmek üzere” ) başlığı altında gereken açıklamanın tam ve anlaşılır şekilde yazılmasına dikkat edilmeli ve imzalanmadan önce de bu husus mutlaka kontrol edilmelidir.

 

9- VEK ÂLETN AM EL ERDE YETKİLE RİN B İR B AŞK ASIN A DEV (TEVKİL)

YETKİS İ VERİLMESİNDE DİKK AT E DİLECEK HUSUSL AR NELE RDİR ?

TBK 506’ncı maddesinde yer alan “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir” hükmü gereğince vekilin yetkilerini bir başka kişiye devir etmesi mümkün bulunmaktadır.

Daha ziyade konularına göre bölümlere ayrılmak suretiyle yazılan vekâletnamelerde, son bölüm altına yazılan tevkil yetkisinin diğer bölümleri kapsayıp kapsamadığının anlaşılmaması ve bazı vekâletnamelerde de tevkil yetkisinden sonra da bazı yetkiler yazılması nedeniyle uygulamada sorunlar yaşanmaktadır.

Vekaletnamelere ilişkin 13 numaralı birleştirilmiş genelgenin 20 inci maddesinde açıklandığı üzere; ileride herhangi bir soruna meydan verilmemesi bakımından vekâletnamelerde “başkalarını vekil etme” yetkisinin tüm yetkilerin en sonuna yazılması, tüm bölüm ve yetkileri kapsayıp kapsamadığının açıkça belirtilmesi, tevkil (alt vekil tayin etme) yetkisinin yazılmasından sonra yazılmış başka yetkiler de varsa bu yetkinin bunları da kapsayıp kapsamadığının açık  bir şekilde metinde ifade edilmesi uygun ve yerinde olacaktır.

Bu sıkıntılara yer açılmaması bakımından vekâletnamelerde (TEVKİL YETKİSİNİN KAPSAMI:) başlığı altında gereken açıklamanın tam ve anlaşılır şekilde yazılmasına dikkat edilmeli ve imzalanmadan önce de bu husus da mutlaka kontrol edilmelidir.

 

10- VEK ÂLETİN SON A ERMESİ:

a) Tarafl arın iradesiyle sona erdirme durumunda nelere dikkat edilmeli dir ?

TBK ’nin 512 nci maddesi gereğince, vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Bu durum, vekâlet verenin vekili azletmesi, vekilin ise vekillik görevinden çekilmesi (ayrılması) suretiyle yapılmaktadır.

Azil ve vekillikten çekilme özel bir şekil şartına tabi olmamakla birlikte, iradenin karşı tarafa ulaşması gerekmektedir. TBK ’nin 45 inci maddesi gereğince, temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği sürece, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar.

Uygulamada zaman zaman karşılaşılan bir durum da, noterlikte azilname tanzim ettiren vekâlet verenin, azilnamenin tebliğe gönderilmemesini talep etmesidir. İlgilinin, vekilin azledildiğini öğrenmesini istememesi halinde azilnamenin düzenlenmemesi en uygun olanıdır. Azlin mahiyeti ile bağdaşmaması bakımından bu tür taleplerin kabul edilmemesi gerekir.

Aynı vekâletname içinde birden fazla kişiye, temsil yetk isini birlik te k ullanmak üzere yetk i verilmiş

ise birlikte vek âlett en söz edilir. Bu tür vek âletlerde vek illerden birisinin azli h a linde diğ erleri de a zledilmiş sayılır. Münferit yetkili vekâletlerde hangi vekil azledilmiş ise sadece onu bağlar.

Azil, bütün yetkilerin kaldırılması şeklinde olabileceği gibi, bir kısım yetkilerin geri alınması (kaldırılması) şeklinde de olabilir. Kısmi azilde, kaldırılan yetkilerin açık şekilde belirlenmesi ve vekile bildirilmesi gerekir.

b) Vekilin azil yetkisinin kapsamı

Vekâletnamelerde vekile “gerektiğinde başkalarını tevkil, teşrik ve azle” ibaresi kullanılarak tevkil, teşrik ve azil yetkisi verilmektedir. Burada yer alan azil yetkisi sadece vekilin kendisinin belirlediği alt vekil için kullanılabilir. Uygulamada özellikle bir kısım avukatların, kendilerine verilen azil yetkisinin, tevkil yetkisi ile belirledikleri alt vekiller için kullanabileceklerini dikkate almadan, müvekkillerinin daha önce başka kişi veya avukatlara verdikleri vekâletnameler için de kullanmak istemektedirler. Ancak bu yetkiyi kullanabilmeleri için vekaletnamede kendilerine müvekkili tarafından başkalarına verilen vekaletnameleri de azil edebileceğine ilişkin açık yetkilendirme olmalıdır. Aksi takdirde, sadece kendisinin belirlediği alt vekiller için kullanabileceği azil yetkisi ile müvekkilinin belirlediği diğer vekilleri azledemez.

c) Vekâletnamelerde on yıllık bir süre sınırlaması var mıdır ?

Vekâletin, tarafların iradesiyle sona erdirilmemesi ya da  aşağıda açıklandığı üzere kendiliğinden sona ermesini gerektiren durumlar olmaması halinde, on yıl veya belirli bir süre sonra sona ereceği hususunda kanunlarda bir hüküm bulunmamaktadır. Uygulamada bankaların ya da başka kurumların, tanzimlerinden itibaren belirli bir süre geçen vekâletnameleri kabul etmemeleri tamamen kendi uygulamaları olup, bu tür vekâletlerin geçersiz olduğu anlamına gelmemektedir.

ç) Vekil tarafından yetkilendirilmiş alt vekil kimin tarafından azledilebilir ?

Uygulamada sık sorulan sorulardan birisi de, vekilin yetki verdiği alt vekilin asıl vekâlet veren tarafından azledilip edilemeyeceğidir. Alt vekil, kendisine tevkil yoluyla vekâlet veren vekil tarafından azledilebileceği gibi, TBK ’nin 507’nci maddesinin 3 üncü fıkrasında yer alan Vekâlet veren, her iki durumda da vekilin kendi yerine koyduğu kişiye karşı sahip olduğu hakları, doğrudan doğruya o kişiye karşı ileri sürebilir” hükmü gereğince ilk vekâleti (asıl vekâleti) veren tarafından da azledilebilir.

 

d)Temsil yetkisi, hangi durumlarda kendiliğinden sona erer ?

TBK ’nin 43 üncü maddesi gereğince “Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona erer. Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.”

 

Vekâlet ilişkisi için de 513 üncü maddede aynı hüküm konulmuştur.

Zaman zaman çok uzun süre önce verilmiş ve işlem tarihi itibariyle yaşı ilerlemiş kişilerin vekâletnameleriyle de noterlik işlemleri yaptırılmak istenilmesi halinde tereddüt edildiği gelen bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu durumda, bir zorunluluk bulunmamakla birlikte vekâlet verenin kısıtlanıp kısıtlanmadığının, sağ olup olmadığının, tüzel kişiliğin sona erip ermediğinin araştırılmasının, bu yönde bir bilgiye ulaşılamaması halinde ise, vekilin bu hususlarla ilgili bir beyanının vekâletname içine yazılmasının uygun olacağı düşünülmektedir. “Zincirleme alt vekâlet ilişkilerinin varlığı halinde, alt vekâlet verenlerden birisinin ölümü,

ölen alt vekilin daha önceden kurmuş olduğu alt vekâlet ilişkisinin de sona ermesi sonucunu doğurmaz; çünkü kendisine alt vekâlet verilmiş olanlar alt vekâlet verenlerin değil; müvekkilin (asıl sahibinin) vekili konumundadırlar.” (Noterlik Açısından Vekâlet (Temsil) Prof. Dr. Süha Tanrıver NOTEV-(Noterlik Hukuku Araştırma Enstitüsü Ankara 2000)

 

11- TEMLİK DAV AN IN TEMLİKİNİN Y APIL AM AY AC I DAVA KONUSU NUN TEMLİKİ

(6098 s. TBK  Md. 183, 184 v.d.)

Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. (6098 s. Md. 183)

Alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Alacağın devri sözü verme, şekle bağlı değildir. (6098 s. Md. 184)

Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan tarafından kendisine bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez devredilmişse, son devralan yerine önceki devralanlardan birine iyi niyetle ifada bulunarak borcundan kurtulur. (6098 s. Md. 186)

Alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları ve bağlı haklar da devralana geçer.

Asıl alacakla birlikte işlemiş faizler de devredilmiş sayılır. (6098 s. Md. 189) Bölünebilen hallerde, alacağın bir kısmını temlik etmek de mümkündür.

İpotekle teminat altına alı nmış alacağın devri

TMK Madde 891İpotekle güvence altına alınmış bir alacağın devrinin geçerli olması, devrin tapu kütüğüne tescil edilmesine bağlı değildir.

Yukarıda belirtildiği üzere, alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları ve bağlı haklar da devralana geçer. Örneğin, (araç rehni gibi) taşınır rehni ile veya taşınmaz ipoteği ile güvence altına alınmış bir alacağın temlikinde, alacak devir edilmekle rehin ve ipotekte alacağı devralana geçer. Ancak, özellikle bankalar, asıl borçludan olan alacağını kefilden tahsil ettikten sonra TBK 596 ncı maddesi gereğince sahip olduğu hakların halefi olması nedeniyle yaptıkları alacağın temliki sözleşmelerinde alacağın yanında ipoteğin de devir edildiğini yazmaktadırlar. Ancak noterlikte yapılan alacağın temliki olup, ipoteğin temliki değildir. İpotek TBK 189 uncu maddesi gereğince alacağın temliki ile birlikte yeni alacaklıya geçer.

Temlik işleminin tebliği:

Konuya 36 numaralı birleştirilmiş genelgenin 3 üncü maddesinde yer verilmiştir. İlgili ya da ilgililerin noterlikte hazırlanan temlikname ya da temlik sözleşmesinde; “noterlik tarafından temlik borçlusuna veya temlik borçlusu ile temlik alacaklısına tebligat yapılmasını talep etmeleri” halinde, istemin işlem metnine yansıtılarak noterlikçe tebligat çıkartılması, tebligat çıkartılmasının istenmemesinde ise durumun kâğıdına işlenerek tebligat çıkartılmaması gerekmektedir.

Bazı sahipleri ve özellikle avukatlar, HMK nın 125 inci maddesi gereğince davanın temliki sözleşmesi yapılmasını/onaylanmasını talep etmektedirler.

HMK Madde 125(1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:

a)İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.

b)İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür.

(2) Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder.

36 numaralı birleştirilmiş genelgede açıklandığı üzere; dava temlik edilmez. 125. madde temlikin yapılmasıyla ilgili bir madde değildir ve temlik işleminin şekli şartlarını belirlememektedir. Bu madde, temlik işleminin usulünce (tabi olduğu şekli şartlara uygun olarak) yapılmasından sonra davaya katılma usulünü gösteren bir maddedir. Yargılama usulüyle ilgilidir. Davaya konu mal ve hak ise davanın yürütülmesi sırasında tabi olduğu şekil şartları içinde devir ve temlik edilebilir. Örneğin: Alacak ise yazılı temlik, araç ise satış, taşınmaz ise tapusuzlarda zilyetliğin devri, tapulu ise tapuda satış suretiyle yapılması gerekir. Temlik kendi kuralları içinde yapılır. Dava devam ederken, davanın konusunu teşkil eden alacaklar, taşınmazlar, taşınırlar kendi kuralları çerçevesinde devir edildikten sonra, yeni hak sahibi 125 inci maddede yazılı hakları kullanır. Bu sebeple, davanın temlik edilmesiyle ilgili başvuruların kabul edilmemesi gerekir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden doğan hakkın da üçüncü bir kişiye temliki mümkündür. Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere bu yazılı bir sözleşme ile olabileceği gibi yeni bir satış vaadi sözleşmesiyle de olabilir.

 

12ADİ ORT AKLIK T A TEMSİL VE İMZ A SİRKÜLERİ

 

Tanımı ve özellikleri:

Adi ortaklık, iki ya da daha fazla kişi tarafından her türlü iktisadi ve gayri iktisadi konu için herhangi bir şekle bağlı olmaksızın kurulabilen veya oluşabilen; bir ticari işletme işletmesi şart olmayan; tüzel kişiliği bulunmayan bir ortaklık olup, özellikleri şunlardır:

Tüzel kişiliklerinin olmaması nedeniyle tapuda adlarına taşınmaz tescili mümkün değildir.

 

 

-Mallar üzerinde ortakların ortak mülkiyeti vardır.

-Taraf ehliyeti yoktur. Dava edemez, edilemez, icra takipleri açısından da aktif ve pasif ehliyeti yoktur.

“Davanın bütün ortaklarca açılması ve davanın bütün ortaklara veya bir ya da birkaç ortağa karşı açılması gerekir. Bu kural icra takipleri için de geçerlidir.” (HGK. 17.1.1990, 13457/2)

-Ortakları gerçek veya tüzel kişiler olabilir.

-Ortaklığın yönetimi ile ilgili olmayıp yapısı ve organizasyonu ile ilgili kararlar “ortaklık” kararlarıdır. Ortaklık kararları bütün ortakların oybirliği ile alınır. Ortaklık sözleşmesinde, ortaklık kararlarının çoğunlukla alınacağı da öngörülebilir.

 

Ad i ortaklığın yönetimi

Geniş anlamda “yönetim ortaklığın konusunu gerçekleştirmek amacıyla her karar, tedbir, faaliyet ve işlemi ifade eder.

6098 s. TBK . 625. maddesinde gereken tanımlama yapılmamakla birlikte burada yer alan ifadeye göre, geniş anlamda “yönetim” “olağan” ve “olağanüstü” işlemlerden oluşur.

Dar anlamda “yönetim ise temsili içermeksizin, ortaklık içi fonksiyonların yerine getirilmesini ifade eder.

“Adi ortaklıkta yönetici ortak olağan ortaklık işlerini yürütmeye yetkili olup, olağanüstü işler için tüm ortakların uyuşması (ittifakı) zorunludur.” 11. HD. 14.11.1979 4583/5217

Ortak, yönetim hakkını ya kanunen alır ya da bu hak kendisine sözleşme veya ortaklık kararı ile verilir. Adi ortaklığın bütün ortakları kanunen idare hakkını haizdirler. TBK nin 625 inci maddesiyle yönetim hakkı her bir ortağa münferiden (bireysel olarak) tanınmıştır. Sözleşme veya ortaklık kararıyla müşterek (birlikte) yönetim de kabul edilebilir.

Yönetim hakkı, sözleşme veya ortaklık kararı ile bir veya birkaç ortağa da verilebileceği gibi, tamamen veya kısmen ortak olmayanlara, yani üçüncü kişilere de bırakılabilir. (TBK. 625. m.) Üçüncü kişi, adi ortaklıkta vekil, “umumi vekil” veya ticari mümessil sıfatıyla idareci olabilir. Sıfatının dayanağı veya vekâlet sözleşmesi olabilir. Üçüncü kişiye sadece dar anlamda yönetim devredilebilir. Olağanüstü işlemlere ilişkin karar yetkisi ve hakkı ortaklara aittir, devredilemez.

6098 sayılı TBK ’nin 630 uncu maddesinin birinci fıkrası “yönetici ortaklar ile diğer ortaklar arasındaki ilişkileri” vekâlet hükmüne tabi tutmuştur.

 

Ad i ortaklığın üçüncü kişilerle ilişkileri Temsil:

Adi ortaklığın tüzel kişiliği bulunmadığı için ortaklığın temsili ve dolayısıyla kurumsal temsil mümkün değildir. Adi ortaklıkta söz konusu olan ortakların borçlar hukuku hükümlerine (TBK . m. 40 vd.) göre birbirlerini temsil etmeleridir.

Ortak, ortaklık, yani bütün ortaklar adına üçüncü kişilerle işlem yapacak olursa, ortaklar doğrudan temsil hükümlerine göre sorumlu olurlar. Bunun için işlem yapan ortağın sıfatını, yani diğer ortakları temsil ettiğini üçüncü kişiye tanıtması gerekir. Şöyle ki, işlem yapan ortak üçüncü kişiye, diğer ortakları temsil ettiğini bildirmeli ve temsil yetkisinin kendisine sözleşme ve ya orta klı k kararı ya da herhangi bi r temsil belgesi ile verildiğini göstermelidir.

TBK nin 637 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince, kendisine yönetim hakkı tanınmış olan ortağın, ortaklığı,  yani diğer ortakları temsil yetkisinin de bulunduğu kabul olunur.

Temsile ilişkin ortaklık kararı bir vekâletname şeklinde yazılabileceği gibi, karara istinaden ayrı bir vekâletname de düzenlenebilir. Ortaklık kararı veya sözleşmede bu hususta yapılan düzenleme temsil yetkisi için yeterli olduğundan, ayrıca bir vekâletname verilmesi gerekli değildir.

 

İmza sirküleri

(16 sayılı Birleştirilmiş Genelge’nin 8 inci maddesinde de aynı açıklamalara yer verilmiştir.)

Türk Dil Kurumunca, “bir resmî daire veya ticari kuruluşta imza atmaya yetkili kimselerin imza örneklerini öncelik sırasına göre içeren imza belgesi.” olarak tanımlanan imza sirküleriyle ilgili olarak, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Ticaret Sicili Yönetmeliği ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda “imza sirküleri” ibaresine yer verilmediği gibi buna ilişkin bir tanım da mevcut değildir.

Sözü edilen Kanunlarda “imza sirküleri” ibaresine yer verilmemesine karşılık, bazı tüzük ve yönetmeliklerde bu ibareye yer verilmiş ve bazılarında bunun noter onaylı olması şartı da aranmıştır. (Tapu Sicili Tüzüğü’nün 18 inci, Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 79 uncu, Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 38 inci, İş Yeri Dışında Kurulan Sözleşmeler Yönetmeliği’nin 20 nci maddelerinde olduğu gibi.) Diğerlerinden farklı olarak, Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 38 inci maddesinde imza beyannamesi ve imza sirküleri ayrımına yer verilmiş ve ihalelerde aday veya isteklilerin gerçek kişi olması halinde noter tasdikli imza beyannamesinin, tüzel kişi olması halinde ise tüzel kişiliğin noter tasdikli imza sirkülerinin isteneceği belirtilmiştir.

 

İmza sirkülerinin, sözü edilen kanunlar ve yönetmeliklerde yasal bir dayanağının bulunmamasına ve mahiyeti itibariyle “bir resmî daire veya ticari kuruluşta imza atmaya yetkili kimselerin imza örneklerini öncelik sırasına göre içeren imza belgesi” niteliğinde olmasına karşılık, asıl işlevi İMZA ÖRNEKLERİNİ GÖSTEREN BELGE olan imza sirküleri TNB genelgelerinde yer alan görüşler doğrultusunda yapılan noterlik uygulamalarında (herhangi bir yasal dayanağı olmadan) imza beyannamesi ve imza sirküleri adı altında iki şekle dönüştürülmüş ve buna göre de;

İmza beyannamesi (onaylaması), sadece ilgililerin (gerçek kişilerin) imzalarının örneğini gösteren bir belge,

İmza sirküleri ise, imza örneğini belirtmesi yanında imza sahibinin temsil ettiği daire, tüzel kişilikleri olan şirket, dernek ve benzeri kuruluşça verilen yetkilerini de gösteren bir belge olarak tanımlanmıştır.

Bu tanımlamalar doğrultusunda noterliklerde düzenlenen imza sirkülerinde, ilgilinin imzası yanında, temsil yetkisini gösteren belgeler esas alınmak suretiyle kurumsal sıfatına, temsil yetkisinin kaynağına ve içeriğine de yer verilmektedir. Bu işlemle, daha önce usulünce (TBK 41 inci maddesi hükmüne göre) temsilci olarak belirlenmiş kişiye verilmiş yetkilerin, dayanak belgelerine göre bir araya toplandığı, noter tarafından onaylanmış bir belge yapılmaktadır. Kamu hukuku veya hukuksal bir işlemle temsilci sıfatını kazanan kişiye ayrıca noterler tarafından imza sirküleri adı altında bir temsil belgesi verileceğine dair mevzuatta bir hüküm yer almamaktadır. İmza sirk üleri yap ılan k işiye bu belg e ile noter taraf ından bir temsil yetkisi ve belgesi verilmemektedir. Örneğin; bir vekile elinde bulunan temsil belgesi vekâletnameden sonra yine ayrıca bir temsil belgesi olarak imza sirküleri verilemez. Temsil belgesi olarak vekâletnameye sahip bir kişiye imza sirküleri, imza onayı veya imza beyannamesi altında sadece imza örneklerini gösteren noter onaylı bir belge verilebilir. Keza bir belediye başkanının temsil yetkisi 5393 sayılı Belediye Kanununun 38 inci maddesinde belirtilmiştir. Belediye başkanı olduğunu gösteren mazbatasının bir örneğini vermesi temsil için yeterlidir. Belediye başkanının noterlikte yapılan bir imza sirkülerinin temsil belgesi olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Noterlikte yapılan; kaynağı, kanunlar, sözleşmeler veya yetkili organlar tarafından verilmiş bir karar olan temsil yetkisinin imza ile birlikte belgeye aktarılıp onaylanmasıdır. Noterlik uygulamasında, imza sirkülerini, imza onaylaması ile imza beyannamesinden ayıran husus imza örneği yanında imza sahibinin (temsilcinin) usulünce belirlenmiş yetkilerini, yetkilerinin dayanağını ve sıfatını gösteren bir belge olmasıdır.

 

Sonuç olarak

1 Adi ortaklıkta bütün ortakların kanunen haiz oldukları yönetim hakkı (TBK . m. 625), sözleşme veya ortaklık kararı ile bir veya birkaç ortağa verilebileceği gibi, tamamen veya kısmen ortak olmayanlara, yani üçüncü kişilere de bırakılabilir. (TBK . 625. m.) Üçüncü kişi, adi ortaklıkta vekil, “umumi vekil” veya ticari mümessil sıfatıyla idarecilik yapabilir. Sıfatın dayanağı veya vekâlet sözleşmesi olabilir. Üçüncü kişiye sadece dar anlamda idare (temsili içermeksizin, ortaklık içi fonksiyonların yerine getirilmesi) devredilebilir. Olağanüstü işlemlere ilişkin karar yetkisi ve hakkı ortaklara aittir, devredilemez.

2Adi ortaklığın tüzel kişiliği bulunmadığı için ortaklığın KURUMSAL TEMSİLİ mümkün değildir. Ortaklar, borçlar hukuku hükümlerine (TBK . m. 40 vd.) göre birbirlerini temsil ederler.

Noterlik uyg ulamalarınd a imza s irk üleri , imza örneğini belirtmesi yanında imza sahibinin, temsil yetkisini gösteren belgeler esas alınmak suretiyle kurumsal sıfatını, temsil yetkisinin kaynağını ve içeriğini göstermektedir.

TBK ’nin 630 uncu maddesinin birinci fıkrası “yönetici ortaklar ile diğer ortaklar arasındaki ilişkileri” vekâlet hükmüne tabi tutmuştur. Tüzel kişiliği bulunan bir sermaye şirketinde temsilcinin, pay sahiplerini değil şirketi temsil etmesine karşılık, adi ortaklıkta temsilci, (kurumsal olarak) ortaklığı değil ortakları temsil eder.

Ortakların bir birini temsilinin ortaklık kararına, ortaklık sözleşmesine veya vekâletnameye dayalı olması gerekir. Temsil yetkisini içerecek şekilde düzenlenen ortaklık kararı veya temsil yetkisini içeren sözleşme VEKÂLET HÜKMÜNDEDİR. Ortakların birbirlerini tem siline ilişkin vekâletname hükmünde ortak lık k ararı, ortak lık sözleşmesi ve ya vek âletnamenin b u lunması temsil iç in yeterlidir. Ayr ıca, ORT AKLIĞIN KURUMSAL T EMSİLİ İÇİN bir imza sirk ü leri yap ılmas ı ve bunun noterlik lerde k ull anılmas ı mümk ün bulunmamaktadır.

3a) Noterliklerde, kurumsal temsilin söz konusu olduğu tüzel kişilerle ilgili olarak temsilcilerin imzaları yanında temsil yetkilerini gösteren imza sirküleri adı altında bir belge düzenlenmesi mümkündür. Ancak, bu belge bir TEMSİL BELGESİ değildir. İmza sirk üleri yapılan k işiye bu belg e ile noter taraf ından bir temsil yetk isi ve belg esi verilmemektedir .

Noterlikte yapılan; kaynağı, kanunlar, sözleşmeler veya yetkili organlar tarafından verilmiş bir karar olan temsil yetkisinin imza ile birlikte belgeye aktarılıp onaylanmasıdır. Noterlik uygulamasında, temsilin dayanağı ve belgeleri yeniden araştırılmadan ticaret siciline tescil edilmiş temsilciler için yapılan bu imza sirküleri dayanak olarak kullanılmaktadır.

b)Adi ortaklıklarda kurumsal temsil değil, bir ortağın diğer ortağı vekâlet hükümlerine göre temsili söz konusu olduğundan bunlar için kurumsal bir temsili (adi ortak lığ ı temsili) g ö s terecek şek ilde imza sirküleri yapılması mümkün değildir.

 

c) Noterlik lerde sadece, ticaret siciline k ayıtlı temsilc iler için yap ılan imza sirk üleri d a-

yanak belg e olarak k ullanılabilir.

Zaman zaman Kanundan ya da sözleşmeden doğan temsil yetkisine sahip yetkililerin ( örneğin; belediye başkanının, 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları temsilcilerinin) imza sirküleri bulunmadığı gerekçesiyle işlemleri yapılmamakta ya da ön koşul olarak imza sirküleri yapılması istenmektedir. Bu uygulama doğru değildir.

d)Adi ortaklıklarda, ortakların ve işlemlerde kullanacakları imzaların her hangi bir yetkiye yer verilmeksizin, (bazı bankaların “imza sirküleri” ibaresinin kullanılmaması halinde işlem yapmadıkları da dikkate alınarak) “imza sirküleri” adı altında yapılmasına yasal bir engel bulunmamaktadır. Ortakların, “imza sirküleri” adı altında yapılacak imza onaylamaları temsil belgesi olarak kabul edilmez. Zira adi ortaklıkta temsil belgesi vekâletname veya vekâletname hükmünde olan ortaklık kararı ya da ortaklık sözleşmesidir. Adi ortaklıkta, imza sirküleri adı altında yapılan ve sadece ortakların imzalarını gösteren belgeler noterlik işlemlerinde dayanak belge olarak kullanılamaz.

e)Kullanılacak sıfatlar:

…… adi ortaklığı ortakları

……….……,        ……….……,

 

…… adi ortaklığında ortak olarak kendisine asaleten ve diğer ortak/ortaklar

……….……,,        ……….……,’ … da temsilen

……… ………

 

13- AYIRT ETME GÜCÜNE S AHİP ( MÜMEYYİZ) KÜÇÜKLERİN Y AS AL TEMSİLCİ OLMADAN   AVUKATA VEKÂLET VEREBİLECEKLERİ İŞLER

Bilindiği üzere; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 16’ncı maddesi mülga Medeni Kanunun 16’ncı maddesi ile aynı hükümleri içermekte ve 4721 s. TMK’nin 16 ncı maddesinin birinci fıkrasında “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir.” hükmü bulunmaktadır.

Maddede değişiklik yapılmadığı için konuya ilişkin genelgelerimiz de yürürlükte bulunmaktadır. Buna göre;

Vekâletnamelere ilişkin birleştirilmiş 13 sayılı genelgede de yer verildiği üzere; mümeyyiz küçüklerin evlenmeye izin davası açmaları ve bu hususta yasal temsilcinin (velisinin veya vasisinin) muvafakati aranmaksızın vekâlet vermeleri mümkün bulunmaktadır. Bu genelgemizde yer alan ve değişen tek husus eskiden hâkim izni için erkek ve kadının farklı olan yaşlarının TMK’nin 124’üncü maddesinde her ikisi için de on altı olarak belirlenmiş olmasıdır.

 

Ayırt etme gücüne sahip küçüklerin hangi hallerde avukata vekâlet verebilecekleri de aynı birleştirilmiş genelgede açıklanmıştır.1992/45 sayılı genelgemizde yer alan hususlar da aynen geçerli bulunmaktadır. Uygulamada en çok sorulan ve karşılaşılan husus, haklarında ceza mahkemelerinde sanık sıfatıyla dava açılan mümeyyiz küçüklerin vekâlet verip veremeyecekleridir. Ayırt etme gücüne sahip küçükler, kanuni mümessillerinin rızası olmadan da, kendilerini bir vekil vasıtasıyla savunmak üzere bizzat vekâletname düzenletebilirler.

Hukukumuzda sınırlı ehliyetsizler olarak tanımlanan temyiz kudretine sahip küçükler, sadece borç yüklendikleri hukuki işlemleri temsilcilerinin rızası ile yapabilmektedirler. Borç yüklenimi bulunmayan diğer hukuki işlemleri ise bizzat yapabilirler. Bu itibarla, işlem ilgilisine borç veya yükümlülük altına sokacak nitelikte bulunmayan diploma veya nüfus cüzdanından örnek çıkartma işlemlerini ayırt etme gücüne sahip küçükler noterlikte yaptırabilirler.

Bunlar dışında, 4721 sayılı Medeni Kanunun 329 uncu maddesinin son fıkrası uyarınca, ayırt etme gücüne sahip olan küçükler de nafaka davası açabileceklerinden, bu hususta da vekâlet verebilirler.

Burada ayırt etme gücünün ne şekilde belirleneceği akla gelebilir. TMK’nin 13 üncü maddesinde ayırt etme gücü “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” şeklinde tanımlanmıştır. Akla uygun biçimde davranma yeteneği, insandan insana ve olaydan olaya değişebilen, göreceli bir kavramdır. Burada, Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 91’nci maddesi uyarınca noterin gözlemi önemli ve hatta yeterli olmakla birlikte, yaratacağı olası sıkıntılar dikkate alınarak bu hususta işleme göre ve gerektiğinde doktor raporu aranmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

 

14-E M A N E T İ Ş L E R İ

a) Kiracının anahtarı emanete vermesi

Noterlik Kanununun 62. ve Yönetmeliğinin 106. maddelerinde “saklanmak, ileride tevdi edene veya üçüncü bir kişiye verilmek üzere noterliğe …..her türlü taşınır malın” verilebileceği belirtilmiştir.

Kiracılar tarafından noterlere saklanmak ve ilgilisine tevdi edilmek üzere kiralanana ait anahtarın verilmesi de, belirtilen maddelerde açıklandığı şekilde bir emanete alma işidir.

Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre; kiracının, kiralananı tahliye etmesi halinde anahtarı tevdi mahalli tayin ettirip oraya veya notere tevdi etmesi mümkün bulunmaktadır.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin muhtelif (23.09.2004 tarihli E. 2004/3374, K. 2004/12599; 22.05.2002 tarihli E. 2002/4969, K. 2002/5996 sayılı) kararlarında açıklandığı üzere; kiracının kira bedelinden sorumluluğu, taşınmazın anahtarının notere teslim edildiğine ilişkin tutanağın, davalıya tebliğ edilme tarihine göre belirlenmekte ve kiracı, anahtarları tevdi

mahalli tayin ettirip oraya veya ihtarname keşide ettiği zaman notere tevdi ettiğini bildirmek suretiyle yükümlülükten kurtulabilmektedir.

Bazı noterlerimiz arasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.09.2012 tarihli ve 2012/6-399 E, 553 K. sayılı kararı uyarınca kiracının, kiralananı tahliye etmesi halinde anahtarı mahkemeden tevdi mahalli tayin ettirip bu yere vermesi gerektiği, noterlerin bu hususta yetkili olmadığı yönünde bir düşünce oluşmuş ise de Yönetim Kurulunun 22.08.2016 tarihli toplantısında konunun görüşülmesi sonunda kararın yanlış yorumlandığına ve kiracının taşınmazı boşalttığında anahtarı dilerse notere tevdi edebileceğine karar vermiştir.

HGK tarafından uygun bulunan 6. HD kararında, kiralayanın anahtarı teslim almaktan imtina etmesi halinde kiracının anahtarı notere teslim etmesi ya da kiralayana ihtarname göndermek suretiyle tevdi mahalli tayin ettirmesi gerektiği belirtilmiştir.

b) Emanetin iade şekli

Bir kısım noterlerimiz, dairelerinde bulunan emanetlerin hak sahiplerine iadesinde de yeni bir noterlik işlemi yapmakta ve emaneti alacak kişilerden ücret talep etmektedirler. Bu durum, şikâyetlere sebebiyet vermektedir. Noterler tarafından emanete alınan eşyaların iadesi sırasında tutanak düzenleneceğine dair Kanun ve Yönetmelikte hüküm bulunmadığından, emanet verene veya teslimi istenilen şâhısa eşyaların iadesinin Noterlik Kanununun maddesinde belirtilen şekilde değil, Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 48 inci maddesinin son fıkrası gereğince emanet defterinin sağ tarafına, emaneti alacak kişinin kimliğinin belirlenmesinden ilgiliye verildiğinin yazılması ve imzasının alınması suretiyle yapılacaktır. Nitekim Yönetim Kurulunca da 28.03.2006 günlü toplantıda iadenin, emanete alınma işleminin devamı ve sonucu olması nedeniyle bundan dolayı ayrı bir ücret istenemeyeceğine ve tarifelerde de buna ilişkin bir düzenleme bulunmadığına karar verilmiştir.

 

15- YAB ANCI ÜLKELERDE DÜZENLENEN BELGELERLE İ ŞLEM YAPILMASI

 

Noterlik Kanununun 195 ve Yönetmeliğinin 65 inci maddelerinde açıklandığı üzere; yabancı ülkelerde yapılan işlemlerin altındaki yetkili mercilerin imza ve mühürlerinin konsolosluklarımızca onaylanması gerekmektedir. Ancak, 1984 yılında yürürlüğe giren ve “Yabancı belgelerde tasdik şerhi” konulu 25 sayılı birleştirilmiş genelgede yer verilen La Haye sözleşmesine taraf ülkelerde bu kural uygulanmamaktadır. La Haye sözleşmesine taraf ülkelerde bu tasdik şerhi kendilerinin belirlediği mercilerce (bizdeki vali ve kaymakamlar gibi) yapılmaktadır. Noterliğe böyle bir belge getirilmesi halinde, öncelikle o ülkenin La Haye sözleşmesine taraf olup olmadığının veya aramızda belgelerin tasdikine ilişkin ikili bir anlaşma bulunup bulunmadığının araştırılması, taraf ise tasdik şerhinin diğer adıyla apostille şerhinin, değilse konsolosluğumuz onayının olup olmadığına bakılması, ikili bir anlaşma mevcut ise herhangi bir şerh ve onay aranmadan işlem yapılması icap  etmektedir.

Belirtilen birleştirilmiş genelgede, ülkelerin bu sözleşmeye taraf olup olmadıklarının ne şekilde araştırılması gerektiği ve Arnavutluk, Avusturya, Gürcistan, Hırvatistan, Kuveyt, Litvanya, Macaristan, Makedonya, Özbekistan, Polonya, Rusya, Tacikistan, Ukrayna yetkili makamları tarafından tanzim edilmiş, verilmiş veya onaylanıp resmi mühür taşıyan belgeler ile bunların onaylı örneklerinde tasdik (Apostille) şerhinin aranmaması gerektiği açıklanmıştır. 5 Ekim 1961 tarihli Lahey Sözleşmesi gereğince onaylanarak, onay şerhi verilen ulusal

dilin yanına Fransızca olarak Apostille” (Convention de La Ha ye du Octobre 1961 ) yazısının olmasına dikkat edilmelidir.

 

16- KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİNDE DÜZENLENEN BELGELER

 

"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Adalet ve İçişleri Alanında İşbirliği Anlaşması" Bakanlar Kurulunca onaylanmakla 07.01.2003 günlü Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Bu anlaşmanın;

13 üncü maddesinde içişleri alanında işbirliğine ilişkin düzenlemelere,

27 nci maddesinde de “Taraflar evlenme akitlerinin karşılıklı tanınması ve tescili amacıyla yasal ve idarî tedbirleri alacaklar, bilgi değişimi ve işbirliği yapacaklardır.

Taraflardan birinin ülkesinde düzenlenmiş ve onaylanmış ve resmi mühür taşıyan belgeler diğer Tarafın yetkili makamları önündeki işlemlerde tasdikten muaf tutulacak ve Taraflardan birinin resmi makamlarınca düzenlenen belgeler, diğer Taraf ülkesindeki resmi belgelerle aynı ispat gücüne sahip olacaktır." hükümlerine,

Yer verilmiştir.

 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarınca düzenlenmiş ve onaylanmış belgelerin Türkiye Cumhuriyeti makamlarınca düzenlenen belgeler hükmünde tutulması ile ilgili kısmının kapsamı ile Noterlik Kanununun 195 inci maddesi de nazara alınarak noterliklerde kabul edilmelerine ilişkin esaslar ve başka bir merci tarafından onaylanmasına gerek olup olmadığı hususlarında Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünden görüş sorulmuştur.

HİGM’nin 05.02.2004 günlü ve 03016 sayılı cevap yazısı ekinde gönderilen ve Yönetim Kurulunun 20.02.2004 günlü toplantısında görüşülen Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün 26.01.2004 gün ve 5483 sayılı yazısının sonuç bölümünde;

“Konu incelendiğinde; söz konusu Anlaşmanın “İçişler Alanında İşbirliği” bölümünde düzenlenen 27. maddenin 1. fıkrasında “Taraflar, evlenme akitlerinin karşılıklı tanınması ve tescili amacıyla yasal ve idari tedbirleri alacaklar, bilgi değişimi ve işbirliği yapacaklardır” 2. fıkrasında ise, “Taraflardan birinin ülkesinde düzenlenmiş veya onaylanmış ve resmî mühür taşıyan belgeler diğer tarafın yetkili makamları önündeki işlemlerde tasdikten muaf tutulacak ve taraflardan birinin resmî makamlarınca düzenlenen belgeler, diğer taraf ülkesindeki resmî belgelerle aynı ispat gücüne sahip olacaktır” hükümlerine yer verildiği anlaşılmaktadır.

Konunun araştırılması için intikal ettirildiği Dışişleri Bakanlığından alınan ve bir örneği ilişikte gönderilen 2.9.2003 tarih ve 902.21/KKTC/2003KOEC/356105 sayılı yazı  ile 30.10.2003 tarih ve 902.21/KKTC.GN/03/KOEC/439801 sayılı yazılarda; sözü edilen Anlaşmanın 26 Ekim 2003 tarihinde yürürlüğe girdiği ve anılan Anlaşma'nın 27/2. fıkrasında yer alan hükmün, tüm resmî belgeler açısından geçerli olacağı belirtilmektedir” denilmiştir.

Bir soru üzerine, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen 09.07.2012 tarihli ve 878/63066 sayılı cevabi yazıda da belirtildiği üzere; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Adalet ve İçişleri Alanında İşbirliği Anlaşması’nın 27/2 fıkrasında yer alan hükmün, tüm resmî belgeler açısından geçerli bulunmakta, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarınca düzenlenmiş belgelerin ayrıca bu yerdeki konsolosluklarımızca onaylanması da gerekmemektedir.

 

17-DERNEKLER İLE VAKIFL ARD A TEMSİL VE İMZ A SİRKÜLERİ

 

DERNEKLER:

Dernekler ile ilgili yasal düzenlemeler, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 5253 sayılı Dernekler Kanunu ve 31.03.2005 tarihli 25772 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Dernekler Yönetmeliğinde yer almaktadır.

5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde;

Derneğin: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını,

Şubenin: Dernek faaliyetlerinin yürütülebilmesi için bir derneğe bağlı olarak açılan, tüzel kişiliği olmayan ve bünyesinde organları bulunan alt birimi,

Temsilciliğin: Dernek faaliyetlerinin yürütülebilmesi için bir derneğe bağlı olarak açılan, tüzel kişiliği ve bünyesinde organları bulunmayan alt birimi,

ifade ettiği belirtilmiştir.

Dernekler Yönetmeliğinin 4 ve 31. maddelerinden anlaşılacağı üzere dernekler iktisadi (ticari) işletme de kurabilmektedirler.

Tüzel kişilere ilişkin hükümlerin bulunduğu Türk Medeni Kanununun 49 ve 50. maddeleri uyarınca, tüzel kişiler gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanmakta ve iradelerini de organları aracılığıyla açıklamaktadırlar.

Türk Medeni Kanunu ile 5253 sayılı Dernekler Kanunu hükümlerine göre dernekler, “tüzel kişiliğe sahip” kişi toplulukları olup, insana özgü olanlar dışındaki bütün hak ve borçlara ehildirler.

 

Aynı Yasanın 59. maddesi gereğince de dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanmaktadırlar.

a)Temsil

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 85. maddesi açıklandığı üzere; derneğin yürütme ve temsil organı yönetim kurulu olup, temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilmektedir.

Kanunun bu hükmü karşısında, derneğin temsili ile ilgili olarak yönetim kurulunca bir karar alınıp alınmadığının araştırılması ve buna göre temsil yetkisinin belirlenmesi gerekmektedir.

Kuruluş aşamasında, TMK. nun 58. maddesi uyarınca, dernek tüzüğünde geçici yönetim kurulunun gösterilmesi zorunlu olup, temsil ile ilgili düzenlemelere de geçici maddelerde yer verilmektedir.

TMK nın 94. maddesinde, derneklerin gerekli görülen yerlerde genel kurul kararıyla şube açabilecekleri, 95. maddesinde de her şubede genel kurul ve yönetim kurulu ile denetim kurulu veya denetçi bulunmasının zorunlu olduğu, bu organların görev ve yetkileri ile şubelere ilişkin diğer hususlar hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

5253 sayılı Dernek ler Kanununun 2. maddesinde tanım ı yap ılan şubeler , org anların ın bulunmasına k arşın tüze l k işilik leri nin olmaması nedeniyle f iil ehliyetine de sahip değ illerdir.

Bu sebeple k ural olarak , şubeler derneğ i temsil edemezler ve onlar ad ına borç yük leneme z ler. Ancak, T MK. nun 95. maddesi uyarınca, şube yönetim k urulunun g örev ve yetk ileri k on usunda da bu Kanun hük ümleri uyg ulanacağ ından şube temsilcil eri şube işlemleriyle, keza temsilciler de temsilcilik işlemleriyle s ın ırlı k almak k aydı ile dernek tüzüğ ünde gösterilen ş ek ilde işlemler yapabilirler .

Dernekler tarafından kurulan iktisadi (ticari) işletmelerin ana sözleşmelerinde, işletmenin çalışma konuları, işletmenin yönetim biçimi ve temsili ile ilgili hükümlere yer verildiğinden, bunların kimler tarafından ve ne şekilde temsil edildiklerinin belirlenebilmesi için ana sözleşmelerine bakılması icap etmektedir.

b) İmza sirküleri

Türk Dil Kurumunca imza sirküleri; “bir resmî daire veya ticari kuruluşta imza atmaya yetkili kimselerin imza örneklerini öncelik sırasına göre içeren imza belgesi.” olarak tanımlamaktadır.

Eski yıllardan beri noterliklerde imza örneği beyannamesinin (onaylamasının) sadece ilgililerin (gerçek kişilerin) imzalarının örneğini gösteren bir belge olmasına karşın; imza sirkülerinin, imza örneğini belirtmesi yanında imza sahibinin temsil ettiği kurum, şirket, dernek ve benzeri kuruluşça verilen yetkilerini de gösteren bir belge olduğu kabul edilmiş ve bu şekilde bir uygulama yapılmıştır. 16 sayılı birleştirilmiş genelgede açıklandığı üzere bu ayrımın yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Noterliklerde imza beyannamesi adı altında yapılan ve ilgililerin sadece imzalarının onayını içeren belgeleri bazı bankalar “imza sirküleri” başlığını taşımadığı gerekçesiyle kabul etmedikleri görülmektedir. Bu tür belgelerin tamamının imza sirküleri başlığı altında yapılmasında bir sakınca bulunmamaktadır.

Temsil ve yetkinin kaynağı, yasalar, sözleşmeler veya yetkili organların kararları olabilir. Yönetici ve temsilciler, yasalar ve sözleşmeler ile belirlendiği takdirde bir tayinden, yetkili organların kararları ile belirlendiği takdirde ise bir seçimden bahsedilebilir.

İşleme ek lenecek müstenit belg elerin belirlemesinde etk ili olması neden iyle, imza sirk ü

lerinin düzenlenmesi sıra sında öncelik le araştırıla cak k onu imza sahibinin t emsil ve yetk isidir.

Yönetici ve t emsilcilerin yetk ileri;

Yasadan kaynaklanmakta ise, belirtilen kişinin veya kişilerin görevli olduklarına dair yazı ve belgeler,

Sözleşmelerden kaynaklanmakta ise, bunların ilgili kısımları,

Yetkili organların kararlarından kaynaklanmakta ise, organlara bu yetkinin verildiğine ilişkin belgeler, sözleşmeler ve organ tarafından buna dair alınan kararlara ait örnekler,

Tescile tabi olanlar için tescilin yapıldığını gösteren yazı veya belgeler, imza sirkülerine dayanak olarak eklenmelidir.

Derneklerle ilgili imza sirkülerinin düzenlenmesi sırasında;

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 85. maddesi hükmü ile dernek tüzüğü dikkate alınarak, derneğin temsilinin ne şekilde olduğunun, yönetim kurulunca bir karar alınıp alınmadığının araştırılması ve buna göre temsil yetkisinin belirlenmesi,

İktisadi işletmelerinin temsili ile ilgili olarak da bunların ana sözleşmelerine bakılması, İşleme bunlara ilişkin belgelerin eklenmesi,

Gerekmektedir.

c) Dernek temsilcilerinin imza sirkülerinin noterlik işlemlerinde kullanılıp kull a nılmayacağı

Yönetim Kurulunun 16.06.2003 günlü toplantısında alınan ve birleştirme nedeniyle yürürlükten kaldırılan 2003/24 sayılı Genelge’de benzeri açıklamalara yer verildiği de dikkate alınarak;

Noterlik işlemlerinde, derneği temsil hususunda yönetim kurulunun yetkili olması ve gerektiğinde yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye temsil hususunda her zaman yetki verilebilmesinin mümkün olması, temsilcinin ve temsil şeklinin herhangi bir tescile tabi olmaması nedeniyle dernek temsilcilerinin noterlikten onaylanmış imza sirküleri değil, yukarıda açıklanan temsilciyi ve temsilin şeklini belirleyen belgeler kullanılmalıdır.

 

Buna karşılık, dernek ticari işletmelerinin temsilcilerinin ve temsil şeklinin ticaret sicil müdürlüklerinde tescil ve ilan edilmesi ve ticaret sicili kayıtlarından da bunların doğruluğunun incelenebilmesi imkânının bulunması nedeniyle noterlik işlemlerinde imza sirkülerinin kullanılmasında bir sakınca bulunmamaktadır.

 

VAKIFLAR:

Vakıflar ile ilgili yasal düzenlemeler, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile 5737 sayılı Vakıflar Kanununda yer almaktadır.

Türk Medeni Kanununun 101. maddesi vakfı; gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluğu olarak tanımlamıştır.

5737 sayılı Vakıflar Kanununun 3. maddesinde de;

Yeni vakfın: Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları,

Şubenin: Vakıf faaliyetlerinin yürütülebilmesi için yeni vakfa bağlı olarak açılan, tüzel kişiliği olmayan ve bünyesinde organları bulunan alt birimi,

Temsilciliğin: Vakıf faaliyetlerinin yürütülebilmesi için yeni vakfa bağlı olarak açılan, tüzel kişiliği ve bünyesinde organları bulunmayan alt birimi,

ifade ettiği belirtilmiştir.

Aynı Kanunun 26. maddesinde vakıfların; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme ve şirket kurabilecekleri, kurulmuş şirketlere ortak olabilecekleri hükmüne de yer verilmiştir.

Türk Medeni Kanununun; 102 nci maddesinde, vakıf kurma iradesinin, resmi senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanacağı ve vakfın, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanacağı,106 ncı maddesinde de, vakıf senedinde vakfın adının, amacının, bu amaca özgülenen mal ve hakların, vakfın örgütlenme ve yönetim şekli ile yerleşim yerinin gösterileceği belirtilmiştir.

a)Temsil

Vakıfların yönetim ve temsil şekli 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 6. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre;

-Mazbut vakıflar, Genel Müdürlük tarafından yönetilir ve temsil edilir.

-Mülhak vakıflar, Anayasaya aykırılık teşkil etmeyen vakfiye şartlarına göre Meclis tarafından atanacak yöneticiler eliyle yönetilir ve temsil edilir. Vakıf yöneticileri kendilerine yardımcı tayin edebilirler. Mülhak vakıf yöneticilerinde aranacak şartlar ile yardımcılarının nitelikleri yönetmelikle düzenlenir. Vakfiyedeki şartları taşımamaları nedeniyle kendilerine yöneticilik verilemeyenler bu şartları elde edinceye, küçükler ile kısıtlılar fiil ehliyetlerini kazanıncaya ve boş kalan yöneticilik yenisine verilinceye kadar, vakıf işleri Genel Müdürlükçe temsilen yürütülür.

-Cemaat vakıflarının yöneticileri mensuplarınca kendi aralarından seçilir. Vakıf yöneticilerinin seçim usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.

-Esnaf vakıfları, mülhak vakıfların tabi olduğu hükümlere tabidir. Bu vakıflar, esnafın seçtiği yönetim kurulu tarafından yönetilir.

- Yeni vak ıf ların yönetim org anı ise vak ıf senedine g öre oluşturulur ve bu vak ıf ların y ö netim org anlarında g örev alanların çoğ unluğ unun, T ürk iye’de yerleşik bulu nması g erekir.

-Yukarıda belirtilen madde uyarınca; mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721

sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakfın yönetim ve temsili ile ilgili olarak vakıf senedine bakılması, yönetim kurulunun görevlendirilmiş olması halinde bir karar alınıp alınmadığının araştırılması ve buna göre temsil yetkisinin belirlenmesi gerekmektedir.

Şubeler, org anların ın bu lunmasına k arşın tüzel k işilik lerinin o lmaması ned eniyle f iil e h liyetine de sahip değ iller dir. Bu sebeple k ural olarak , şubeler vakf ı temsil edemezler ve on lar adına borç yük lenemezler. Ancak, şube temsilcileri şube işlemleriyle, keza temsilciler de temsilcilik işlemleriyle s ınırlı k almak k aydı ile va k ıf senedinde g österilen şek ilde işlemler y apabilirler.

Vakıf yönetim kurulu tarafından onaylanacak vakıf iktisadi işletmeler ana sözleşmesinde, işletmenin çalışma konuları, işletmenin yönetim biçimi ve temsili ile ilgili hükümlere yer verildiğinden, bunların kimler tarafından ve ne şekilde temsil edildiklerinin belirlenebilmesi için ana sözleşmelerine bakılması icap etmektedir.

b) İmza sirküleri

Yukarıda dernekler bölümünde imza sirküleri için belirtilen genel nitelikteki açıklamalar vakıflar içinde aynı şekilde geçerli bulunmaktadır.

İşleme eklenecek müstenit belgelerin belirlemesinde etkili olması nedeniyle, imza sirkülerinin düzenlenmesi sırasında öncelikle araştırılacak konu imza sahibinin temsil ve yetkisidir. 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 6’ncı maddesi uyarınca; mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakfın yönetim ve temsili ile ilgili olarak vakıf senedine bakılması, yönetim kurulunun görevlendirilmiş olması halinde bir karar alınıp alınmadığının araştırılması ve buna göre temsil yetkisinin belirlenmesi,

İktisadi işletmelerinin temsili ile ilgili olarak da bunların ana sözleşmelerine bakılması, İşleme bunlara ilişkin belgelerin eklenmesi, Gerekmektedir.

 

c) Vakıf temsilcilerini n imza sirkülerinin noterlik işlemlerinde kullanılıp kullanı lmayacağı

Vakıf temsilcilerinin 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 6 ncı maddesinde yer alan hükümlere göre belirlenmesi ve özellikle mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakfın (Yeni Vakıf), vakıf senedi ile görevlendirilen yönetim organının genel veya belli durum ve konular için her zaman için yetkilendirme yapmasının mümkün bulunması nedeniyle, vakıfların noterlik işlemlerinde, temsilcilerinin noterlikten onaylanmış imza sirküleri değil, yukarıda açıklanan temsilciyi ve temsilin şeklini belirleyen belgeler kullanılmalıdır.

 

18- TERCÜM AN SEÇİMİ

 

Noterliklerimizde, belgelerin bir dilden diğer bir dile veya bir yazıdan başka bir yazıya çevrilmesi işlemlerini yapacak olan tercümanların, seçim şekli, taşıyacakları özellikler ve çalışmalarında uygulanacak usul Noterlik Kanununun 75 ve 103’üncü ile Noterlik Kanununu Yönetmeliğinin 96’ncı maddelerinde açıklanmıştır. Bu hükümlere göre;

Noterlik dairelerine gelen çevirme işlemlerini yapacak olan tercümanı, Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 96’ncı maddesindeki esaslar doğrultusunda belirleme yetkisi, serbest meslek mensubu olması nedeniyle noterin bizzat kendisine ait bulunmaktadır.

Noter tarafından belirlenen tercümanın çevirme işlemlerini yapabilmesi için, Noterlik Kanununun 75’inci maddesinin son fıkrası gereğince noter tarafından kendisine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 233’üncü maddesine göre yemin verilmesi ve buna ilişkin olarak da bir tutanak düzenlenmesi zorunludur. Noterler, ancak kendilerinin belirledikleri ve yemin verdikleri tercümanlara çeviri işlemini yaptırabilirler.

Yeminin şekli: Noterin, "tercüman sıfatıyla yapacağınız tercümelerin gerçeğe aykırı olmayacağına ve bir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz?" diyerek sorması ve tercümanın da cevaben "Tercüman sıfatıyla yapacağım tercümelerin gerçeğe aykırı olmayacağına ve bir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerler üzerine yemin ediyorum" demesi şeklinde yemin  verilmesi gerekir.

Noterliklerimiz tarafından tercümanlara, başka mercilerde tercümanlık yapmaya olanak sağlayan bir “yeminli tercümanlık belgesi” verilmemektedir. Kanunlarca noterlere tevdi edilmiş böyle bir görev ve yetki bulunmamaktadır.

Noterler tarafından belirlenen ve dairelerinde tercüme işlemlerini yapabilecek olan kişilere Noterlik Kanununun 75. maddesinin son fıkrası gereğince verilen yemine ilişkin olarak düzenlenen tutanak da, kendi daireleri dışında başka bir noterlikte veya başka bir mercide kullanılabilecek bir “yeminli tercümanlık belgesi” niteliğinde değildir. Tercümanlar noterlikte yaptıkları yemine ilişkin tutanağın bir örneğini alarak “yeminli tercüman” olduklarına dair kullandıklarında, yemin tutanağının verilmemesi gerekmektedir.

 

19- YOL ÖDENEĞİ VE YOL GİDERLERİ

 

Noterlik ücreti tarifesinin “Yol Ödeneği” başlıklı 11. maddesi; noterlerin, daire dışında iş yapmaları halinde tarifede belirlenen yol ödeneği yanında gerekli yol giderlerini de almalarını öngördüğünden, sözü edilen yol ödeneği ile yol giderlerinin sahibi tarafından karşılanması gerekmektedir.

Noterlik geliri olması nedeniyle yol ödeneğinin kesilen noterlik makbuzunda gösterilmesine karşın, ilgililerden tahsil edilmemesi ve noterlik geliri olmaması nedeniyle yol giderleri noterlik makbuzunda gösterilmemektedir. Daire dışında yapılan işlerde, sahipleri tarafından giderleri karşılanan veya temin edilen araçlarla mahalline gidilmektedir. Özellikle yanlış anlaşılmalara ve şikâyete sebebiyet vereceği hatırda tutularak personelin aracı kendisinin temin edeceğini beyan etmesi veya kendi taşıtı ile gitmesi nedeniyle sahiplerinden para almamasına dikkat edilmesi gerekmektedir.

 

20-MÜLKİYETİN S AKL I TUTULM ASI SÖZLEŞMESİNDE ALICI ÜÇÜNCÜ BİR KİŞ İ YE SATIŞ Y AP ABİLİR Mİ ?

 

Mülkiyetin saklı tutulması kaydıyla yapılan satış işlemiyle ilgili olarak yapılan sözleşmenin üçüncü bir kişiye devir edilip edilmeyeceğine ilişkin TNB’nin sorusu üzerine, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünden gönderilen 18.11.1985 gün ve 41537 sayılı yazıda, menkul mülkiyetinin devrine ilişkin Türk Medeni Kanununun ilgili maddeleri ile bazı Yargıtay kararlan açıklandıktan sonra, sonuç olarak;

“Usulen tescil edilmiş bulunan mülkiyeti muhafaza kaydı ile yapılan satışlarda, alıcının borcunu tamamen ödemeden önce ve malikin rızası alınmak suretiyle taşıtın yine mülkiyeti muhafaza kaydı ile üçüncü bir şahsa devredilmesinde kanun hükümlerine bir aykırılık bulunmadığı düşünülmektedir.” denilmiştir. (1985/106 Genelge)

818 sayılı Borçlar Kanununda karşılığı bulunmayan ve yeni getirilen “Sözleşmenin devri” başlıklı 6098 sayılı TBK ’nin 205 inci maddesi;

“Sözleşmenin devri, sözleşmeyi devralan ile devreden ve sözleşmede kalan taraf arasında yapılan ve devredenin bu sözleşmeden doğan taraf olma sıfatı ile birlikte bütün hak ve borçlarını devralana geçiren bir anlaşmadır.

Sözleşmeyi devralan ile devreden arasında yapılan ve sözleşmede kalan diğer tarafça önceden verilen izne dayanan veya sonradan onaylanan anlaşma da, sözleşmenin devri hükümlerine tabidir.

Sözleşmenin devrinin geçerliliği, devredilen sözleşmenin şekline bağlıdır.

 

Kanundan doğan halefiyet hâlleri ile diğer özel hükümler saklıdır.”

Hükümlerini içerdiğinden, mülkiyetin saklı tutulması kaydıyla yapılan satış işlemiyle ilgili olarak yapılan sözleşmenin üçüncü bir kişiye devri işlemi bu madde içine giren bir hukuki işlem niteliğindedir.

 

Halûk Necdet TEKİN

Türkiye Noterler Birliği Başkan Danışmanı

Meslek İçi Eğitim - 04 – 08 Kasım 2019 - Antalya